CASUSLAR DOSYASI : Eski CIA ajanlarından gerçek bir casus olabilmenin sırları


Eski CIA ajanlarından gerçek bir casus olabilmenin sırları

Gizli ajan olmak, çoğu insan için heyecan verici bir meslektir. Eskiden CIA ajanı olarak çalışan Lindsay Moran ve Matthew Bradley gerçek bir casus olmak için sahip olmanız gerekenleri anlattı.

Unilad’e konuşan ve ABD Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nda casusluk yapmak için nelere sahip olmanız gerektiğini anlatan iki eski CIA görevlisinden biri olan Lindsay Moran 1998 ve 2003 yılları arasında Makedonya’da çalıştı ve işini gizleyebilmek için tüm yakınlarına karşı kendisini kapattı.

Bir diğer operasyon görevlisi Matthew Bradley ise 1997 ve 2011 yılları arasında terörizm, narkotik, insan kaçaklığı gibi alanlarda görev aldı.

Matthew Bradley’e göre casus olarak başarılı olup olmayacağınızı düşünmeden önce, ilk olarak başvuru aşamasından geçmeniz gerekiyor. Başvuru aşamasında son 10 yıldır nerede yaşadığınızı detaylandırmanız gerek.

Başvuru aşamasında yalan makinesi testine girmek zorunda olan adaylar, kişisel mülakata geçtiklerinde kurum tarafından detaylı olarak araştırılır. Baskı altında başarılı olabileceğini gösteremeyenler ise, işe alınmıyor.

Lindsay Moran ise işe alındıktan sonra Virginia’ya, çiftlik olarak bilinen gizli bir CIA tesisine yollandı. Orada askeri beceriler edinen Moran, yabancı bir casusu nasıl tespit edebileceğini, değerlendireceğini ve nasıl işe alacağını öğrendi.

Bazı mesleklerde işin gerektirdiği beceriler çalışırken edinilse de, Moran’a göre CIA ajanı olarak bunu yapabilmek için belirli bir kişilik türüne sahip olmanız gerekiyor. Moran, adaylarda uyum sağlama yeteneği, sokak zekası ve sosyal beceriler olması gerektiğini belirterek bu yeteneklerin doğuştan geldiğine veya erken yaşlarda gelişmiş olacağına inandığını söylüyor.

Diğer yandan Matthew Bradley, CIA’de çalışmak için gereken becerilerin sonradan da geliştirilebileceğini belirterek, başarılı olabilmek için mutlaka dışa dönük bir kişiliğe sahip olunması gerektiğini, bir ajanın en çok insani becerilere ihtiyaç duyduğunu söylüyerek “Bu iş tamamen ilişkiler üzerine kurulu. Kendi kontaklarınıza sahip olmalı ve onlarla ilişki içinde bulunmalısınız. Diğer ülkelerin istihbarat teşkilatlarından insanlarla ilişki geliştirmelisiniz” dedi.

Moran’ın vurguladığı gibi Bradley de uyum sağlama yeteneğinin altını çizerek, esnek biri olmak gerektiğini belirtti. Uyum, esneklik gibi özelliklerin yanı sıra sabırlı olmak ve takım çalışmasına yatkın olmak da diğer gereklilikler arasında.

Bunun yanı sıra “Yaptığınız her şeyin belgelenmesi gerekiyor. Bu yüzden iyi bir yazar olmak önemli” diyen Bradley’e göre not tutabilen biri olmanız gerekiyor.

Mizahın hayat kurtarıcı olabileceğini söyleyen Moran’a göre ise CIA’de çalışmak için egonuzu dışarıda bırakabilmeniz; ama espri anlayışınızı kaybetmemiş olmanız gerek.

Dünyanın en zor işlerinden biri olan CIA ajanı olabilmek için görevinize bağlılık ve adanmışlığın zorunluluk olduğunu belirten Moran ve Bradley için CIA’de çalışmanın en zor kısımlarından biri işi gizli tutmak.

Bradley, gizlilik ihtiyacının sosyal ortamlarda ve aile içinde işleri zorlaştırdığını söylerken, Moran da sevdiklerine yalan söylemekte zorlandığını belirtti.

Tüm zorluklarına rağmen CIA’de çalışmanın harika bir iş olduğunu söyleyen Moran ve Bradley, görev sırasında edindikleri becerileri günlük hayatlarında da kullandıklarını söyledi. Bradley geçmişteki işi sayesinde insanları daha iyi tanıdığını ve onları neyin motive ettiğini daha iyi anladığını söylerken, Moran ergenlik çağındaki iki oğlunu ajan gibi yetiştirdiğini söyledi.

CIA’in kendisi ise, çalışanlarından “hizmete bağlılık, dürüstlük, sorumluluk alabilmek, zorluklara dayanabilmek” gibi bazı özelliklere sahip olmasını bekliyor.

CASUSLAR DOSYASI /// Hüseyin KAYA – Nazım Hikmet Casus muydu ???


Hüseyin KAYA – Nazım Hikmet Casus muydu ???

Şairimiz… Dünyaca tanınan… Kitleleri peşinden sürükleyen… Komünist fikirlerin yerleşmesine çalışan… Bütün bu çalışmalarını sanatsal faaliyetlerinde gösteren… Dünya çapında bir şairimizdir. Adı Nazım Hikmet Ran’dır. *** Polonya asıllı bir dedenin 1901 yılında Selanik’te doğmuş torunudur… Ve hatta birazda Avrupa’nın birkaç ülke karışımı da soy içinde sayılabilir… Nazım, okul eğitim dünyasından iyi yetişmiş, Galatasaray Sultanisinden sonra (ortaokul) 1917 yılında Heybeliada Bahriye mektebine başlamıştır. Kurtuluş savaşına katılmak için Anadolu’ya geçmiş ve Atatürk’le tanıştığı kendi ağzından basında yer almıştır. Aldığı edebiyat eğitimi nedeniyle Bolu ya öğretmen olarak atanmıştır. Bolu’da kısa süreli öğretmenlik ardından Batum üzerinden Moskova’ya geçmiş ve burada Siyasal Bilimsel ve İktisat okumuştur… 1924 yılında Moskova’da yayınlanan ilk şiir kitabı 28 KANUNİSANİ dir. Aynı yıl Türkiye ye dönmüş ve Aydınlık dergisinde şiirleri yayınlanmaya başlamış ve aşırılıklar komünizm fikirleri nedeniyle hakkında 15 yıl hapis istendiği için tekrar Moskova’ya kaçmıştır. 1928 yılında çıkarılan genel afla birlikte tekrar Türkiye’ye dönmüştür. *** Aynı tarihlerde… 6 Şubat 1918’de ilk Sovyet istihbarat ve gizli servisi Çeka kurulduysa da hızlı yapılanmayla İstihbarat kurumu aşağıdaki şekilde geliştirilmiştir.

ÇEKA-1917–1922…

GPU-1922–1923

OGPU-1923–1926

En baştan sorumlu olarak 11 Eylül 1877 doğumlu Polonyalı Feliks Edmundoviç Dzerjinski İstihbaratın başına getirilmiştir… Ve bu sorumlu kişi Dzerjinski, İstihbarat çalışmalarına ilk olarak Türkiye Cumhuriyetinden başladığını söylediği ifadeleri tarihi kayıtlara geçtiği görülmektedir… *** Şimdi eşleştirip soralım… 1917 Sovyet Devrimi sonrası İstihbarat Başkanı PolonyalıFeliks Edmundoviç Dzerjinski … 1926 yılına kadar oldukça etkili ve sonuç alıcı istihbarat çalışmaları yürütüyor… Bir demecinde ilk istihbarat çalışmalarının Türkiye Cumhuriyetinde başladığını belirtiyor… Aynı tarihlerde ise… Polonya kökenli Sovyet Bolşevik İstihbarat Başkanının hemşerisi Nazım Hikmet, Türkiye’de kalmak istemiyor ve Moskova’ya giderek Siyasal Bilimler ve İktisat eğitimi alıyor… Moskova’da, Türkiye Komünist Partisini 1920 Bakü’de kuran Mustafa Suphi ve arkadaşlarının Karadeniz’de öldürüldüğü tarih olan28 KANUNİSANİ (Ocak) adıyla ilk şiir kitabını yayınlıyor… Sovyet İstihbaratının başında hemşerisi varken Nazım Moskova’dan Türkiye ye geliyor ve Aydınlık dergisinde yazılar ı ve şiirleriyle Cumhuriyetin kuruluş ilkelerine aykırı Komünizmi özendirici yazıları yayınlanıyor ve hakkında 15 yıl hapis isteniyor… Nazım Moskova’ya tekrar kaçıyor… ***

ŞİMDİ SORUYORUM…

SOVYET İSTİHBARATI BAŞKANI POLONYALI-FELİKS EDMUNDOVİÇ DZERJİNSKİ NAZIMIN, MOSKOVA-TÜRKİYE GEL GİTLERİ VE REJİM TAVRINI DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDE…

HEMŞERİSİ NAZIM HİKMETİ KIŞKIRTICI AJAN OLARAK KULLANMAMIŞ MIDIR?

NE DERSİNİZ?


Kaynak: https://www.oncevatan.com.tr/nazim-hikmet-casus-muydu-makale,49020.html

Önce Vatan Gazetesi

CASUSLAR DOSYASI : KOZMİK ODA CASUSLARI VE NURİ PAKDİL


YILMAZ ÖZDİL : Kuvayı Milliye’den Kozmik Oda’ya…

18 Haziran 2020

1919.

Takvimler 13 Mayıs’ı gösteriyordu.

İzmir için için kaynıyordu.

Yunan postalı vatanımıza basmak üzereydi.

İşgale saatler kalmıştı.

Mustafa Necati bey, İzmir Atatürk Lisesi’nin öğretmeniydi.

“Bu kadar kolay olamaz, bu kadar kolay olmamalı” dedi.

Şehrin yurtseverlerine haber saldı, “mektepte buluşalım.”

Süleyman Ferit (Eczacıbaşı) bey, miralay Kazım (Özalp) bey, miralay Süleyman Fethi bey, Moralızade Halit bey, Vasıf (Çınar) bey, Ragıp Nurettin (Ege) bey, (Gavur) Mümin bey, gazeteci Hasan Tahsin bey… İsimlerini tek tek buraya sığdıramayacağım öğretmenler, doktorlar, avukatlar, tüccarlar, liman işçileri… Mektepte buluştular.

Miting kararı alındı.

Bildiri yazıldı.

Milli mücadelenin, Kuvayı Milliye’nin ilk direniş bildirisiydi.

El ilanı şeklinde bastırıldı.

Daha mürekkebi kurumadan, Mustafa Necati bey’in öğrencileri tarafından, İzmir Atatürk Lisesi öğrencileri tarafından, Kordon ve Konak başta olmak üzere, bütün şehirde dağıtıldı.

Şu yazıyordu…

“Ey bedbaht Türk!

Hakkın gasp ediliyor.

Namusuna saldırılıyor.

Güzel memleketin Yunan’a verildi.

Şimdi sana soruyoruz:

Yunan hakimiyetini kabule taraftar mısın?

Artık kendini göster.

Tekmil kardeşlerin Maşatlık’tadır.

Oraya yüzbinlerle toplan, ezici çoğunluğunu bütün dünyaya göster.

İlan ve ispat et:

Burada zengin, fakir, alim, cahil yok, burada Yunan hakimiyetini istemeyen ezici Türk çoğunluğu var.

Bu sana düşen en büyük vazifedir, vazifeden geri kalma.

Acı duymak fayda vermez.

Maşatlık’a koş!”

Ertesi gün…

14 Mayıs 1919.

Hava ağır ağır kararırken, bugün Bahribaba parkı olarak bilinen Maşatlık’ta iğne atsan yere düşmüyordu.

Kadın erkek çocuk, İzmir adeta nehir gibi akmıştı.

Körfezde işgal gemileri son hazırlıklarını yapıyor, Karşıyaka’nın fenerleri gözyaşları gibi parlıyordu.

Konuşmacılar birer birer kürsüye çıkıyor, kalabalık kah ağlayarak, kah haykırarak, dalgalanıyordu.

Maşatlık’tan yükselen uğultu şehrin sokaklarına imbat gibi yayılıyordu.

Son konuşmayı Mustafa Necati bey yaptı.

Kürsüye çıktı.

Yelekli, siyah takım elbise giymişti.

Beyaz gömlek, siyah kravat takmıştı.

Başında kalpak vardı.

Kuvayı Milliye’nin simgesi, Kurtuluş Savaşı’nın alametifarikası kalpak, ilk kez bir sivil tarafından, tarih sahnesine çıkarılmıştı.

Bu yurtsever “öğretmen”in ne diyeceğini merakla bekleyen kalabalık, adeta nefesini tutmuştu.

Doğup büyüdüğü şehrin insanlarına şöyle bir baktı… Sonra da yüreğinin sesiyle koskoca meydanı çın çın çınlattı:

“İşgal başlıyor.

İzmir Yunan’a ilhak ediliyor.

Bu akşam, güzel İzmirimizde son ve tarihi akşamımızdır.

Ayaktayız.

Vakar ve sukunetinizi muhafaza ediniz.

Vatan ordusuna iltihaka hazırlanınız.

Teslim olmayacağız!”

Teslim olmadı.

Asla.

Kürsüden indi, ailesiyle vedalaştı, Kuvayı Milliye komutanı olarak Soma’ya geçti, emrine verilen Bulgurcu Mehmet efe müfrezesiyle birlikte, Soma’da Akhisar’da Bergama’da vuruştu.

Balıkesir’e geçti.

“İzmir’e Doğru” gazetesini çıkardı.

Mustafa Kemal’in yol arkadaşı olarak, milli eğitim bakanlığı yaptı.

Harf devrimini gerçekleştirdi, ortaöğrenimi parasız hale getirdi, yabancı okulları denetim altına aldı, köy enstitülerinin temelini attı.

Başkentimiz Ankara’da tapusu kendisine ait, şahane bir mimariye sahip, süs eşyası kadar zarif bir evi vardı.

Bu ev, kendisi rahmetli olduktan sonra, ailesi tarafından devlete bağışlandı.

Bülent Ecevit’in başbakanlığında, İstemihan Talay’ın kültür bakanlığı döneminde restore edildi, Mustafa Necati Kültür Evi olarak düzenlendi.

Ve önceki gün…

Bu kültür evinden Mustafa Necati’nin adı silindi.

Nuri Pakdil’in adı verildi.

O kim?

Atatürk’e “firavun” diyen…

29 Ekim 1923’ten sonraki Cumhuriyet dönemini “değerlerimizden kopma dönemi” olarak tanımlayan…

“Yaşasın Cumhuriyet” diyenlere karşı “yaşasın şeriat” diyen…

“Ne mutlu Türküm diyene” demeye dili varmayan…

Atatürk düşmanlığından başka ciddiye alınan herhangi bir entelektüel (!) faaliyeti bulunmayan kişi.

Başka?

2009 yılıydı.

Kumpasların en vahşi dönemiydi.

Ankara Çukurambar’da bir otomobil durduruldu.

Güya isimsiz bir ihbar gelmişti.

Sivil kıyafetli iki subay gözaltına alındı.

Özel Kuvvetler Komutanlığı’nda görevliydiler.

“Bülent Arınç’a suikast” manşetleri patladı.

Bu suikast palavrasını kapıyı kırmak için levye olarak kullandılar, Kozmik Oda’ya girdiler.

125 milyon word sayfası ebatında devlet sırrı’nı çaldılar.

Devlet sırları göz göre göre çalındıktan sonra anlaşıldı ki…

Suikastçi diye yakalanan o iki subay, aslında Bülent Arınç’ı filan takip etmiyordu, şüpheli davranışları olan bir albayı takip ediyorlardı.

O takip edilen şüpheli albay, Bülent Arınç’ın eviyle aynı muhitte bulunan bir apartmanı sık sık ziyaret ediyordu, 15 numaralı daireye girip çıkıyordu, o dairede oturan kişiyle başbaşa yemeğe gidiyorlardı.

O şüpheli albayın o dairede oturan kişiye bilgi-belge aktardığı tahmin ediliyordu, bu yüzden takip ediliyordu.

O esrarengiz dairede kim oturuyordu biliyor musunuz?

Nuri Pakdil!

Dolayısıyla…

Kahramanımız Mustafa Necati bey’in adını oradan sildik diye sevinebilirsiniz ama, kendi yaptıklarınızı tarihten silebilmeniz hakikaten imkansız!

MEDYA DOSYASI /// Ceren SÖZERİ : Murat Ağırel ‘case officer’ yazınca casuslarda jeton düşmüş


Ceren SÖZERİ : Murat Ağırel ‘case officer’ yazınca casuslarda jeton düşmüş

Libya konusu gündemimizden düştü. Her gece Mavi Vatan stratejisi anlatanlar bir hafta kadar kapanıp çalışarak kariyerlerine Covid 19 uzmanlığını eklediler. Zaten konunun önemi yok, önemli olan vatanı sevmek, kimi yeni uzmanlık edinir, kimi akademik özgürlük yok diye koşarak gittiği ABD’den canlı yayına bağlanıp “hey gidinin efesi” türküsünü söyler.

Vatan sevgisinden anlaşılan iktidarı koşulsuz desteklemek çünkü. Bundan iki ay önce Türkiye’nin Libya’daki operasyonlarını eleştirmek neredeyse vatan hainliği ile eş değerdi. Erdoğan 22 Şubat’ta İzmir’de otoyol inşaatı açılışında “Libya’da birkaç tane şehidimiz var” demiş, şehitler tepesinin boş kalmayacağını yinelemişti. Madem adları şehitler tepesinde yaşayacak, kimdi bu şehitler? Gazeteciler peşine düştü. Hayır, öyle olmadı, medya önce kamuoyunda tepki çeken “birkaç tane” sözüne takıldı. FOX TV muhabiri, cesaretini toplayıp üç gün sonra Azerbaycan ziyareti öncesi bu ifadeyi Erdoğan’a sordu. Karşılığında, hatırlayacağınız üzere “FOX önce gazete olsun” tavsiyesini, pardon yanıtını, aldı. Ertesi gün eski MHP, 27. Dönem İyi Parti Milletvekili Ümit Özdağ, Meclis’te yaptığı basın açıklamasında “Türk ordusu Türkiye’den 2 bin km. uzaklıkta Libya’da da bir Arap iç savaşına müdahil hale gelmiştir ve halen çatışmaların içindedir” cümlesinin hemen ardından, ölen iki Milli İstihbarat Teşkilatı mensubunun isimlerini açıkladı. Eş zamanlı olarak devre arkadaşları da sosyal medya hesaplarından isimleri ve fotoğraflarıyla andılar. Gazeteci Murat Ağırel bu bilgileri kendi sosyal medya hesabı üzerinden aktardı.

Libya’da ölen bir MİT mensubunun Manisa’dan kalkacak cenazesi herkesçe biliniyordu. Bunun ötesinde daha önce yine bu köşede dikkat çekildiği üzere MİT Başkanı Kurtlar Vadisi’ndeki bir enstantaneyi hatırlatır biçimde üzerinde kocaman “Teşkilat Başkanı” yazan bir çelenk yollamıştı. Gazeteci Hülya Kılınç bu cenazeyi isim vermeden Oda TV’ye haber yaptı. Yeni Yaşam gazetesi herkesin iki tık’la ulaşacağı bilgileri 24 Şubat’ta “Asker Ölümü Gizlendi Libya›da Birkaç Tane!” başlıklı bir haberle derledi. Libya’daki ölümlerin eleştirilmesine karşı girişilen sosyal medya kampanyası sonrası, 4 Mart’ta önce Barış Pehlivan ve Hülya Kılınç gözaltına alındı. Ardından Barış Terkoğlu ifadeye çağrıldı, Yeni Yaşam gazetesinden Mehmet Ferhat Çelik, Aydın Keser ve sonrasında Yeniçağ gazetesinden Murat Ağırel tutuklandılar. Neyle suçlandıkları başta bilinmiyordu, Oda TV bir süredir iktidar medyasında hedef gösterilmekteydi. Kısa sürede kılıf bulundu: MİT Kanunu’na muhalefet. Savcının iki günlük mesaisinin ardından bulduğu çözümle rahatlayan yandaş hesaplar hemen MİT Kanunu’nun 27. Maddesini paylaşmaya girişti, bazıları şaşıp 28. Madde falan dedi ama mühim bir ayrıntı değil.

Altısı tutuklu yedi gazeteci ve bir belediye çalışanı hakkında hazırlanan iddianamenin kabul edildiğine dair haber 7 Mayıs’ta düştü. Ama ayrıntıları hiç şaşırtıcı olmayan biçimde daha önce Sabah gazetesinde haber olmuştu. Gazetenin Özel İstihbarat Müdürü Abdurrahman Şimşek, 30 Nisan’da Murat Ağırel’in “uluslararası bir ajansın Türkiye ofisi ile 15 dakikalık sır bir görüşme gerçekleştirdiğini” yazdı. İddianame ortaya çıkınca uluslararası ajansın Sputnik olduğu ortaya çıktı. “Casusluk” süsü vermek için sanırım Sputnik’in Rusça adı da yazılmış “Rossiya Segodnya”. Sputnik açıklama yaptı: “Bu süre boyunca gazeteci Ağırel, “Sarmal” adını taşıyan kitabının içeriği hakkında sorulara yanıt vermiştir. Ağırel, programımızda kitabından başka hiçbir şeyden bahsetmemiştir”.

İddianameden edindiğimiz ilginç bir başka bilgi daha var. Ağırel 22 Şubat’ta attığı tweet’te ölenlerin “case officer” olduğunu söyleyerek onları “Libya Ülkesi’nde yürüttükleri görevlerine ilişkin yabancı istihbarat birimlerince de anlaşılacak şekilde deşifre” etmiş. Yani Cumhurbaşkanı’nın ilan edip, milletvekilinin rahmet dilediği, cenazesine MİT Başkanı’nın çelenk yolladığı olay ancak Ağırel yazınca açıklığa kavuşmuş. Yabancı istihbarat teşkilatları Ağırel “case officer” yazınca “haaa” demişler “taşlar şimdi yerine oturdu! [it all makes perfect sense now!]”. Ruslar nasıl demişlerdir bilemiyorum.

“…Zaten ifşa olmuş bilgilerin tekrar paylaşılmasından ibaret sıradan bir eylem olmayıp, Milli İstihbarat Teşkilatı Başkanlığı’nın faaliyetlerinin ve MİT mensuplarının bir plan dahilinde koordineli şekilde deşifre edilmesi…” böyle diyor iddianame, Yeni Yaşam, Oda TV, Yeni Çağ gibi ideoloji ve yayın politikası açısından beş benzemez medyayı koordineli biçimde bir araya getiren şey ne acaba? Buna dünyanın her yerinde haber deniyor. Tam da aynı günlerde, 30 Nisan’da Almanya’da Federal Adalet Mahkemesi, Alman ordusunun Afganistan misyonu ile ilgili hazırlanan “gizli” ibareli belgelerini yayınlayan Westdeutsche Allgemeine gazetesine açılan davada konunun basın özgürlüğü kapsamında olduğuna hükmetti.

İstanbul 2. Sulh Ceza Hakimliği, tutuklu gazetecilerin avukatlarına haber vermeden barodan avukat talep ederek “tutukluluğun devamına” karar verdi. Altmış altı gündür cezaevinde, salgın koşullarında, 24 Haziran’daki duruşmayı bekliyorlar.

Bu sırada dünyanın başka yerlerinde salgınla birlikte kârlarını epey artıran ancak daha ötesinde bu süreçten çok daha güçlü şekilde çıkacak olan teknoloji şirketleri tartışılıyor. Eğer güç yozlaşmayı getiriyorsa mutlak güç mutlak yozlaşmaya gidecektir diyor New York Times’da Kara Swisher. “Çok sayıda data çok az sayıda şirketin elinde ve hiç olmadığı kadar özgürler. Salgın öncesi bu şirketleri denetlemek konusunda oluşan iklim tamamen kaybolmuş durumda”. Milyonlarca insanın evde kaldığı, haberleşme, iş, eğitim, eğlence neredeyse uyumak dışında tüm eylemlerde bu teknoloji şirketlerine çok daha fazla bağımlı hale geldiği bir dönemdeyiz. Bireysel olarak bizlerin de, örgütlerin, devletlerin de endişelenmesini gerektirecek pek çok sebep var. Bilgi üzerindeki kontrol yoğunlaştıkça ifşa ve sızıntılar da haliyle artacak. Bilgiye başka türlü ulaşacak, başka dağıtım yolları arayacağız. Bunları konuşmak yerine bekliyorlar ki yabancı istihbarat teşkilatlarının bir gazetecinin atığı tweet’ten haber aldıklarına inanalım.

CASUSLAR DOSYASI /// 20. Yüzyılın En Büyük Casusu : Çiçero


20. Yüzyılın En Büyük Casusu : Çiçero

Savaşların kaderini her zaman istihbarat faaliyetleri belirler ve İstihbaratçılar, tarihin her zaman gizli kahramanları olmuşlardır. Birinci ve ikinci Dünya savaşlarındaki İstihbarat faaliyetleri ve İstihbaratçıların hayatları günümüze kadar toplumun ilgisini çeken konular olmuş, istihbaratçılar hakkında kitaplar yazılmış, filmler çekilmiştir.

Bu yazımda sizlere hakkında birçok kitap yazılan, filmler çekilen bir istihbaratçının hayatını anlatacağım. Dünyaca tanınan ismiyle ”Çiçero” Gerçek ismi Elyesa Bazna ( İlyas Bazna)


İLYAS BAZNA

İlyas Bazna, İkinci Dünya savaşında İngilizlerin Ankara büyükelçiliğinden gizli bilgileri Nazilere para karşılığında satarak savaşın kaderini değiştiren, profesyonel olmayan ama yaptıklarıyla 20. yüzyılın en büyük ajanı kabul edilen bir ajandır

Ankara Casusu Çiçero Filminin Afişi

İlyas Bazna’nın İkinci dünya savaşındaki inanılmaz ajanlık hayatına geçmeden önce İlyas Bazna kimdir? Biraz tanıtmak gerektiğini düşünüyorum.

Çiçero’yu anlatan ABD Yapımı 5 Fingers Filminin Afişi

İlyas Bazna 1904 yılında Kosova’nın Priştina şehrinde doğmuştur. Aslen Arnavut’tur. Varlıklı bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiştir. Ancak 1918 yılında Sırplar, Priştina’yı işgal edince İstanbul’a göç etmiştir. İstanbul’da eğitim hayatına başlar ama okulda arkadaşlarıyla problem yaşadığı için okuldan ayrılır ve hayata genç yaşta atılır. (1) Birkaç kez tüccar olmayı denese de başarılı olamaz. Askerliğini Cumhuriyet’in ilanından sonra Ankara’da Atatürk’ün yanında yapmıştır. Ardından önce Yugoslavya elçisi Sefiri Jakoviç’in yanında, sonra ABD Elçiliği Askeri Ataşeliginde, 1942–1943 yılı başlarında Alman Büyükelçiliğinde Albert Jenke’nin yanında ve son olarak 1943 yılında İngiliz Büyükelçisi Hugessen’in özel şoförlüğünü ve uşaklığını yapmıştır. (2) Nazilere para karşılığında gizli bilgileri sattığı dönem İngiliz Büyükelçiliğinde görev yaptığı dönemdir. (3)

Ludwig Moyzisch

Aslında İlyas Banza’nın ajanlık merakı Alman Büyükelçiliğinde çalıştığı dönemde başlamıştır. Alman Dişişleri Bakani Joachim Von Ribbentrop’un eniştesi diplomat Albert Jenke’nin uşağıyken elçiliğe gelen gizli mektupları okuduğu için kovulmuştur

Franz Von Papen

Alman Büyükelçiliğinden mektupları okuduğu için kovulan İlyas Bazna kısa süre sonra Alman istihbaratına verdiği bilgilerle Almanlar için çalışmıştır

İlyas Baznayı tarihe ‘’Çiçero’’ olarak yazdıran ajanlık faaliyetleri Ekim 1943 – Nisan 1944 arasında 6 aylık bir dönemde olmuştur. Ajanlık döneminde en büyük avantajlarından biri İngiliz büyükelçisi ile kurduğu yakınlıktır. Büyükelçi’nin uşağı olarak İngiliz Büyükelçisi Hugessen’in en yakınındaki kişi olmuştur. İngiliz büyükelçisiyle yakınlaşmasının en önemli nedeni Büyükelçinin operayı sevmesidir. Operayı seven Büyükelçi İlyas Banza’ya opera şarkıları söyletmiştir

Sir Hughe Knatchbull Hugessen

Çiçero’nun Ajanlık Faaliyetlerine Başlaması

İlyas Bazna Nazilerle ilk olarak 26 Ekim 1943 tarihinde temas kurmuştur. Alman Büyükelçiliğine giden İlyas Bazna önce Büyükelçinin sekreteri Albert Jenke ile görüşmüş, Jenke konunun istihbaratla alakalı olmasından dolayı İlyas Bazna’yı RSHA (Reich Güvenlik Departmanı) emrinde çalışan, ama Von Papen’e de bilgi veren Ludwig Moyzisch’e yönlendirmiştir (4) ve ajanlık faaliyetleri boyunca İlyas Bazna görüşmelerini Ludwig Moyzisch ile yapmıştır.

Ludwig Moyzisch daha sonra anılarında İlyas Bazna’dan bahsederken ‘’soğukkanlı, duygularını belli etmeyen, hırslı, zengin olmayı isteyen biri’’ olarak anlatmıştır (5)

Moyzisch’in anılarında yaptığı tanım İlyas Bazna’yı doğru tanımlamaktadır. Gerçekten de İlyas Bazna soğukkanlı, hırslı biridir ve Moyzisch ile yaptığı görüşmede anlaşma teklifi basittitr. İngilizlerin gizli bilgilerinin fotoğraflarına karşlık 20. 000 Sterlin

Moyzisch, İlyas Bazna’nın teklifini Von Papen’e iletir ve Von Papen durumu Berlin’e bir rapor olarak yollar. 29 Ekim 1943 Cumhuriyet bayramında Berlin, İlyas Bazna’nın kendileri için ajanlık yapmasını onaylar. (6)

Berlin, İlyas Bazna’nın ajanlığını onaylasa da İlyas Bazna’ya hemen güvenmemişlerdir. Öyle ki İlyas Bazna’nın ilk istihbarat bilgisi olarak verdiği müttefiklerin Sofya’yı bombardıman planına Almanlar inanmamış ve bu inanmama 4 bin Bulgar’ın ölmesine neden olmuştur.

Sofya hakkındaki istihbaratın doğru çıkmasından sonra Almanlar, İlyas Bazna’yı daha dikkate almıştır

İlyas Bazna’nın casusluk faaliyetleri sadece küçük bir Leica marka fotoğraf makinesinden ibarettir. 6 ay süren ajanlık faaliyeti boyunca İngiliz gizli belgelerinin fotoğraflarını küçük bir fotoğraf makinasıyla Almanlara para karşılığında satmıştır

İlyas Bazna, 6 ayda Almanlara yaklaşık 400 belge fotoğraf satmış, karşılığında ise 300.000 Pound kazanmıştır.(7) Bazna’nın Almanlara sattığı gizli bilgiler arasında çok önemli bilgiler vardır. Almanlara sattığı bilgilerden bazıları şunlardır: Normandiya çıkarmasının gizli planları, Trakya’ya müttefik güçlerin radarlarının yerleştirilerek, Romanya’daki petrol sahasına uçakların ulaşımının sağlanması, Roosevelt, Churchill ve İnönü arasındaki görüşme İlyas Bazna’nın Almanlara sattığı önemli istihbaratlardan bazılarıdır.

İlyas Bazna’nın yazdığı ”Ben Çiçeroyum” Kitabı

İlyas Bazna, Almanlara bu kadar önemli bilgiler satsa da Almanlar bu bilgilerden faydalanmamıştır. Çünkü Hitler, bunların bir oyun olduğunu zannetmiştir. Ludwig Moyzisch bu konuda şöyle demiştir:

“Bu belgeler stratejik manada hiçbir zaman kullanılmadı. Uygulamada sadece şifre kırıcılar için yararı oldu. Reich ’in liderleri, düşmanlarının gücü ve niyetleri hakkında ellerinde olan kesin bilgileri kullanmadılar’’ (8)

İlyas Bazna’nın Almanlara ajanlık yaptığını Amerikalılara ihbar eden kişi Moyzisch’in sekreteri Nele Kapp’tır. Moyzisch ve İyas Bazna, Kapp’ın kendilerini ihbar etmesinden sonra telaşlanmıştır ve İlyas Bazna hem kendini korumak için hem de Almanların savaşı kaybedeceğinin kesin olarak anlaşılmasından dolayı İngiliz Büyükelçiliğindeki görevinden istifa etmiş ve ajan olduğu anlaşılmadan kurtulmuştur.

Almanların İlyas Bazna Hakkındaki Görüşleri

İlyas Bazna’ya Çiçero ismini veren Almanya’nın Ankara Büyükelçisi Von Papen, İlyas Bazna hakkında anılarında şunları yazmıştır:

“Almanların durumu zayıfladıkça, Türkiye ’nin de tarafsızlığını muhafaza etmesi güçleşiyordu. Almanya askeri alanda durumu düzeltemezse, Türkiye ekonomik zorunluluklar yüzünden siyasetinde esaslı değişiklikler yapmak zorunda kalacaktı. Bu hususu Menemencioğlu açıkça söylemişti. Bunun üzerine hem bu durumu Hitler ’e bildirmek, hem de Müttefiklerin nihai zaferi elde etmek üzere giriştikleri teşebbüsleri ve askeri hareketleri meydana koyan bir istihbaratı vermek üzere bizzat uçakla Berlin’e gittim. Bu istihbaratı yapan ajanı “Çiçero” adı altında gizliyordum.

Hitler bu haberleri öğrendikten sonra, siyasi yollarla Dünya Harbini sona erdirmeye teşebbüs ederse, belki Almanya için son bir kurtuluş çaresi olabilirdi.

Ama ne Hitler, ne de Ribbentrop, fena haberleri dinlemek istemiyorlardı. Bu işin arkasında da, İngiliz gizli servisinin bulunduğunu düşünmek rahatlarına uygun geliyordu.

İlk aldığımız malumat, bir telgraf suretiydi. İngiliz Hariciyesinden Sir Hughe’ye gönderilmiş olan bir telgrafı, oda hizmetçisi alıp yatak odasına götürmüş ve gizlice fotoğrafını almıştı. Telgrafı okuyunca sahte olamayacağına hemen hükmettim.

Bu şifresi çözülmüş bir telgraftı. Bu istihbaratın devamına karar verdim. Gestapo sorumlusuna da, bu meseleden benden başka kimseye bahsetmemesini emrettim. İstihbaratı “Çiçero İşi” adı altında gizliyorduk. Ajan mütemadiyen para istiyordu. Her yeni telgrafta ücreti biraz daha arttırıyordu. Nihayet malumatın bedelini ödeyecek para kalmadı. Bunun üzerine yeni tahsisat istedim. Berlin’deki Gestapo şefi istenen parayı gönderiyordu. Sonradan meydana çıktığı gibi gönderilen paralar hep sahte idi. Hitler o dönemde en usta uzmanları toplayarak, bu sahte paraların basımı konusunda bir matbaa kurmuştu. Almanlar, İngiliz ekonomisini çökertmek için Berlin yakınlarındaki Sachesenhausen ’deki toplama kampında gerçeğinden ayırt edilemeyen sahte İngiliz Sterlini basıyorlardı ve yüzyılın casusunun (İlyasBazna’nın) Arjantin ’e getirdiği paraların değeri sıfırdı” (9)

Von Papen, İlyas Bazna’nın kendilerine sattığı gizli bilgilerin önemini şu cümlelerle ifade etmiştir:

“Çiçero’dan aldığımız malumat cidden çok kıymetli idi. Bu sayede Tahran’da yapılan gizli konferansta Almanya hakkında alınan kararlardan haberdar olduk. İngiliz hariciyesinin tekliflerini öğrendik. Türkiye’yi harbe sokmak için gösterilen gayretleri, Almanların müdahalesine meydan bırakılmadan, Türkiye’deki üstlerden Romanya petrollerinin bombalanması projelerinden bu yolla haberdar olduk.

Çiçero ’nun getirdiği yeni telgraflardan Menemencioğlu’nun konuşmamızı hemen Sir Hughe’ye anlattığını anladım. Sir Hughe Londra ’ya çektiği telgrafta ‘Papen çok şey biliyor’ diye yazmıştı. Yine Çiçero’nun getirdiği vesikalardan ‘Operatıon Overlord’ adı altında gizlenen projeden de haberimiz oldu” (10)

Von Papen, başka bir değerlendirmesinde İlyas Bazna’nın getirdiği istihbaratın gerçek olup olmadığını test etmek için Sofya’nın bombalanması istihbaratını kasten ciddiye almadıklarını itiraf etmiştir:

“Nihayet İnönü ’nün, Menemencioğlu ve Açıkalan ile çatışmalarını, Churchill ve Roosevelt’in Kahire görüşmelerinin teferruatını aynı yolla öğrendik.

Yine Çiçero’nun getirdiği haberlerden, Sofya’nın bombalanacağını öğrendik. Ama Berlin, Bulgarları haberdar edecek yerde, sırf yapılan istihbaratın doğruluğunu kontrol maksadıyla hiç sesini çıkarmadı. Böylece istihbarat kaynağımızın doğru çalıştığı meydana çıktı. Ama Bulgar başkenti de harabe haline geldi.

Sonuçta İngiliz gizli servisi bu sızıntıyı ortaya çıkarmak için Ankara’ya bir adam gönderdi. Böylece bu önemli kaynak da kurumuş oldu. Teessüfe şayandır ki Hitler, bütün bu olanaklardan faydalanmasını bilememiş, yanlış bir yol tutmuştu.

Ama Ankara’ya hiç bir gestapo mensubu gelmediği halde, birçok üniformalının işe karıştırılması ve Ribbentrop ’un bana yazdığı mektupları, beni fazlasıyla sıktı.

Fakat paranın yüzü tatlı olduğu için daha sonra Almanya’daki bir resimli mecmuanın teklif ettiği yüksek para karşılığında, Çiçero bütün bu işin İngiliz gizli servisinin bir oyunu olduğunu itiraf etmiş diye duyduk (11)

İlyas Bazna Hakkında Diğer Bilgiler

İlyas Bazna’ya Çiçero ismini veren Von Papen’dir. Ancak İlyas Bazna, Çiçero olduğunu yıllar sonra Moyzisch’in anılarından öğrenmiştir.

İlyas Bazna’nın Almanlara sattığı bilgiler karşılığında aldığı 300.000 Pound’un tamamı Almanların bastığı sahte paralardır. İlyas Bazna savaştan sonra Almanlara tazminat davası açmış, küçük bir tazminat kazanmıştır. Asıl parayı 1960’larda Stern dergisine yazdığı “Ben Çiçero’ydum” kitabından kazanabilmiştir.

İngilizlerin kendisinden intikam almak istemesinden korktuğu için BBC den gelen röportaj tekliflerini her zaman reddetmiştir ama Fransızlardan gelen röportaj tekliflerini para karşılığında kabul etmiştir. (12)

İlyas Bazna’nın Almanlara ajanlık yapmasının tek nedeni para hırsı değildir. Babasını İngilizler öldürdüğü için İngilizlere karşı bir nefret duygusu vardır (13)

Bir dönem Bursa’da mütehahhitlik işine girmiş ve Çelik Palas otelinin yapımını üstlenmiştir. Ancak işçilere verdiği para sahte çıkınca başı belaya girmiştir. (14)

İlyas Bazna hakkında ilk olarak 1951 yılında ‘’ Ankara Casusu Çiçero’’ isminde bir Türk filmi çekilmiştir. Ardından 1952 yılında ABD yapımı ‘’5 Fingers’’ filmi çekilmiştir

İlyas Bazna’nın operaya özel bir tutkusu vardır ve opera şarkıları söylemektedir. İngiliz büyükelçisiyle yakınlaşmasının en önemli nedeni Büyükelçinin operayı sevmesidir. Operayı seven Büyükelçi İlyas Banza’ya opera şarkıları söyletmiştir

İlyas Bazna’nın Mezar Taşı

İlyas Bazna, 21 Aralık 1970 tarihinde Münih’te 66 yaşında hayatını kaybetti. Öldüğünde zengin değildi ama yüzyılın en büyük casusu olarak tarihe geçti

TIBBIYELİ HİKMET

KAYNAKLAR

  1. François Kersaudy Çiçero Olayı 1943, Picus Yayınları, İstanbul 2011 s.43
  2. Elyasa Bazna Ankara Casusu: Çiçero, Karizma Yayınları, İstanbul. 2000 s.26
  3. Süleyman Seydi Çiçero Olayı: 1940’larda Ankara’da İstihbarat Savaşları”, Toplumsal Tarih, Sayı: 121, Ocak s.2
  4. Ludwig Moyzisch Çiçero Operasyonu, Q-Matris Yayınları, İstanbul. 2004 s.33
  5. Moyzisch a.g.e. s.85
  6. Moyzisch a.g.e. s.34
  7. Moyzisch a.g.e. s.190
  8. Moyzisch a.g.e s.55
  9. Moyzisch, a.g.e. s189-191
  10. T.C. Genelkurmay Askeri Tarih ve Stratejik Etüt Başkanlığı, Ankara, 1998, s.143
  11. Moyzisch, a.g.e. s189-191
  12. Kersaudy, a.g.e s.164
  13. Moyzisch, a.g.e. s.107
  14. Kersaudy, a.g.e s.117

KAYNAK : https://tibbiyelihikmet.com/2019/05/29/20-yuzyilin-en-buyuk-casusu-cicero/

MOSSAD DOSYASI /// Mossad için çalışan Mısırlı casusun hikâyesi : HEBA SELİM


Mossad için çalışan Mısırlı casusun hikâyesi : HEBA SELİM

Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat İsrail ile olası barış anlaşması pazarlıklarında bir sonraki adımının ne olacağını düşünürken, Heba Selim adında bir casus, bir Mısır subayını baştan çıkarıp gizli bilgileri elde ederek İsrail’in Mısır’ı Yom Kipur Savaşında yenmesini sağlamaya çalışıyordu.

Heba Selim son sözlerinde Rifat Osman Gabriel adlı generale barış için çalıştığını söylüyordu: “Casus değilim, insan ırkını yıkımdan korumak için çalışıyorum.”

Heba Selim’in ilk yılları

İstihbarat hizmetlerinde çalışan çoğu insanda olduğu gibi Heba Selim’in de hayat hikâyesinde boşluklar veya uydurulmuş kısımlar bulunuyor. Yine de Kahire’de üst sınıf bir mahallede yaşadığına ve Ain Shams Üniversitesinde Fransızca okuduğuna inanılıyor.

Muhafazakâr yaşam biçiminden sıkılan Selim üniversitede Fransızca bölüm başkanının yardımı ile Paris’teki Sorbonne Üniversitesine geçiş yapar. Mısır İstihbarat Servisinde çalışan General Rifat Osman Gabriel’a göre, Selim bu esnada Polonyalı Yahudi bir kadının evindeki parti davetini kabul eder ve orada Mossad ile ilk kez temasta bulunur.

Partideyken Selim Yahudi arkadaşlarına savaştan nefret ettiğini ve bölgede barışın hakim olmasını dilediğini söyler. Bir arkadaş ziyaretinde ise demokratik bir şekilde yönetilen İsrail’in modern şehir hayatının gözler önüne serildiği bir video izler. Fransız Yahudi gençleriyle buluşmalarını sıklaştıran Selim sonunda Mossad için çalışarak İsrail’e hizmet etmeye karar verir.

Askeri sırlar sızmaya başlıyor

Mossad ajanı ile bir konuşmalarında Selim, Yarbay Faruk el-Feki ile tanışıklığından bahseder; yarbayın kendisine deli gibi aşık olduğundan emindir. Daha sonra Selim’in nişanlısı olacak el-Feki de bir zaman sonra Mossad tarafından işe alınır. İkili bundan böyle birlikte çalışacak; İsrail’e Mısır’ın askeri sırlarını sızdıracaktır.

Çift Mısır’ın Maadi şehrine yerleşir. Selim el-Feki’ye görünmez mürekkep ile mektup yazmayı öğretir. Paris üzerinden yapılan mektuplaşmalarda, el-Feki misil rampalarının yerini gösteren haritaları ve dokümanları paylaşır, Rusya’dan gelen yeni misil sistemlerinin önemini vurgular.

Yom Kipur Savaşında, Selim’in sağladığı istihbarat ile İsrail Mısır ordusuna büyük kayıplar verdirmiş, Mısır’ın füze uçaklarının üslerini bir bir bombalamıştı. İsrail’in bu üsleri vuruştaki hatasızlığı karşısında Mısır tarafı içlerinde muhbirler olabileceğinden neredeyse emin olur.

General Rifat Osman Gabriel bu muhbirleri bulmanın kolay olmadığını anlatır, fakat bilgi sızdıranların kurmay başkanları arasından ve tüm ordunun askeri operasyon toplantılarına katılanlar arasından olduğu bilinmektedir.

İlk önce el-Feki görünmez mürekkeple yolladığı mektupların ortaya çıkmasından sonra tutuklanır. Sonrasında el-Feki onu Mossad’ın emriyle Heba Selim’in işe aldığını itiraf eder. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat Selim’in derhal tutuklanıp idam edilmesini ister, ona göre Selim’in bu ihaneti ortaya çıkarılmasaydı Mısır güçleri henüz savaşın ilk saatlerinde İsrail tarafından bertaraf edilebilirdi.

Son günleri

General Gabriel Libya hükümeti ile işbirliği yapar. Selim’in babası Trablusgarp’tadır ve görünüşte hastadır. Selim babasını ziyarete gider. Orada hemen tutuklanan Selim Kahire’ye getirilir. Yolculuk sırasında öfke krizine giren Selim uluslararası kurumlar tarafından kollandığını ve Devlet Başkanı Sedat’a devlet başkanı affı için başvuracağını ve Enver Sedat’ın eşi Cihan Sedat’a Kadınlar Yüksek Şurası aracılığıyla mektup yazacağını söyledi. Hapishanedeyken Selim garip davranışlarda bulundu, dekorasyon işleriyle ilgilendi, peruklar giydi, odasına Paris’ten gelen parfümler sıktı; her an salıverileceğine inancı tamdı.

Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Sedat’tan onu ve el-Feki’yi affetmesini istedi, fakat yanıt olumsuzdu. El-Feki idam mangası tarafından vuruldu, Selim ise asılarak idam edildi.

İsrail Başbakanı Golda Meir’in, İsrail liderlerinden daha sadık olduğuna inandığı Selim’in ölümünün ardından ağladığı söylenir.

Heba Selim’in hikayesini anlatan Al sood ila al haweya- Uçuruma tırmanış filmden bir kare. Mısır sinema tarihinin en ünlü cümlelerinden ‘Ve burası da Mısır, Abla’ istihbarat memurunun Libya’dan uçağa bindirdiği Heba Selim’e Mısır piramitlerini ve Nil nehrini gösterirken söylediği sözler.

HACKER DÜNYASI /// İstihbarat teşkilatlarının yeni casusları : Hackerlar


İstihbarat teşkilatlarının yeni casusları : Hackerlar

Teknolojide meydana gelen gelişmeler, istihbaratta da birçok gelişimi yanında getiriyor. Akla gelebilecek her şeyin dijitalleşmesi, anlamlı sonuçlar çıkartılabilecek veri kümeleri haline getirilmesi ve bu teknolojilerin idarede en önemli aygıt haline gelmesi için yeterli bir sebep sunuyor. İnternet ve ağ teknolojilerinin iki uç arasında veri transferine olanak sağlamasında gereksinim haline gelen gizliliğin sağlanması için geliştirilen güvenlik teknolojilerinin aşımı ve korunumu istihbarat ve casuslukta da önemli yere sahip. Haberimizde bu teknolojileri inceledik…

Veri depolanması, derlenmesi ve üzerinden önemli sonuçlar çıkartılır hale gelinmesi, bu verilerin saklanması ve gizlenmesinde de yeni yöntemlerin geliştirilmesini zaruri kılıyor. Peki, istihbarat ve casusluğun yeni savaşçısı olan hackerlar ne tür teknolojiler kullanıyor.

Haberimizde internet teknolojilerinde veri kaçırmak için ne tür teknolojilerin kullanıldığını işledik. İşte o başlıklar:

Sızma testi teknolojisi

Penetrasyon testi (pentest) olarak da geçen bu test, belirli bilişim sistemlerindeki mantık hatalarını ve zafiyetlerini tespit ederek sistemdeki güvenlik açıklarını gidermek ya da iyileştirmek üzere gerçekleştirilen güvenlik testlerinin genel tabiri olarak kullanılıyor. Sızma testleri iç, dış ve web uygulama sızma testleri olarak üçe ayrılıyor. İç ağ sistemleri, ilgili kurumun içeriye açık sistemleri üzerinden hangi verilere ve/veya sistemlere erişebileceğini, dış ağ sistemleri; ilgili kurumun dışarıya açık sistemleri üzerinden hangi verilere ve/veya sistemlere erişebileceğini; web uygulama sızma testleri de dış ağ ile aynı sorun üzerine odaklanmayı web odağında yapan test sistemidir.

Sızma testi teknolojilerinde; üç yöntem ön plana çıkıyor. Bunlar; black box, gray box ve White box.

Black box yaklaşımında güvenlik sızıntılarına mahal verecek açık için herhangi bir bilgi olmazken; gray box yönteminde sisteme dair bilgiler sunuluyor (ip adres listesi, sunucu sistemi gibi); White box yönteminde de sisteme dair tüm bilgiler bulunmaktadır. White box yöntemi bilgileri saldırıyı gerçekleştiren hacker tarafından biliniyorsa zafiyetler tamamen açıkta demektir fakat sadece sistemi koruyan beyaz şapkalı hackerlar tarafından biliniyorsa sistemin açıklarının kapatılması olabildiğince kolay hale geliyor.

VM (Sanal makine) Konfigürasyonu

VM (Virtual Machine), temelde bir ağ ya da bilgisayarda çeşitli programların kullanılması için oluşturulan sanal bir sistem oluşturma aşaması manasına geliyor. Hackerların bir sisteme sızmakta kullandığı, IP (Internet Proxy) adreslerini gizlemede ya da başka bir bölgede göstermek için danıştığı yöntemlerden biridir. VM ile farklı VPN’lere gömülü olarak çalışılabilir. Bu yöntem aynı zamanda beyaz şapkalı hackerlar tarafından da sıklıkla kullanılmaktadır. Açık zafiyeti oluşmuş bir sistemin ağına yeni bir bilgisayar eklemeye gerek kalmaksızın, sistem içine zafiyete konu olmamış farklı bir sanal ağ sistemi kurarak sızıntı meydana gelecek açıkların kapatılması için sıklıkla başvurulan bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor.

NMAP (Ağ haritalandırma) taramaları

NMAP (Network Mapper), aktif bilgi toplama yöntemlerinden biri olan, ağ sağlayıcılarını saldırılardan korumak üzere geliştirilmiş bir beyaz şapkalı hacker yazılımıdır. Bu yazılım ile ağa dâhil olan bağlantıların (port) veri akışları kontrol ediliyor. Bu yazılım ile portlar test edilebiliyor.

DNS Bölge Transferi

DNS (Domain Name Server) Zone Transfer (axfr), alan adı hizmetinin sunulduğu sistemdeki tüm alan adlarının bulunduğu parametrelerin doğru şekilde bütünleştirilmemesi, üçüncü kişilerin DNS bilgilerine erişebilmelerini sağlamasıyla vuku bulabilir. Böylelikle bu üçüncü kişiler ilgili alan adlarına saldırılarda bulunabilir, bilgi sızmasını sağlayabilirler. Örneğin; allow-transfer { 195.142.239.24} ile bir IP adresine belli ağ sisteminde bulunan alan adına dair tüm bilgiler açılıp, bilgi sızdırılabilir.

SHELLSHOCK ile zafiyet ve sömürme

Savaş yorgunluğu manasına gelen “Shell shock”, yazılımda 24 Eylül 2014’te ortaya çıkmış olup, hacker saldırılarını uzaktan yapılan bağlantılarla sağlayıp, belli aralıklarla saldırı gerçekleştiren ve sistemdeki boşlukları değerlendiren bir çeşit sızma yöntemidir. Bu açık ağ denetleyicilerinde en çok kullanılan işletim sistemi Linux ve OS X’lerde bulunan istismara uğramaya açık bir sistem boşluğudur. Hackerler bu yöntemle öncelikle web sunucularına saldırıyor. ABD Ulusal Siber Güvenlik Birimi, bu sistem açığına ilişkin tehdit seviyesini 10 üzerinden 10 olarak duyurmuştu.

MİT Başkanlığında Ağ Yönetim Uzmanlığı

Millî İstihbarat Teşkilâtı, Ağ Yönetimi kapsamında kariyer yapma fırsatı sağlıyor. MİT, Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar ve Yazılım Mühendisliği, Bilgisayar Bilimleri Mühendisliği, Kontrol ve Bilgisayar Mühendisliği, Bilgisayar ve Enformatik Mühendisliği, Elektronik Mühendisliği, Elektrik-Elektronik Mühendisliği veya Elektronik ve Haberleşme Mühendisliği lisans programlarının herhangi birinden mezun olmak veya 3 ay içinde mezun olabilecek durumda bulunma şartı arıyor.

USULSÜZLÜK DOSYASI : Kızılay’da skandal üstüne skandal. 30 bin lira aylıklı Ürdünlü, ‘stratejist casus kurum çalışanı’ çıktı !!!


Kızılay’da skandal üstüne skandal… 30 bin lira aylıklı Ürdünlü, ‘stratejist casus kurum çalışanı’ çıktı !!!

Yolsuzluk ve israf iddiaları ile gündemden düşmeyen Kızılay’ın “Baş stratejist” olarak işe aldığı ve aylık 30 bin lira ödeme yaptığı Ürdün uyruklu Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nın, ‘casus’ kuruluşta çalıştığı ortaya çıktı. Kızılay’ın 2016 yılında işe aldığı ASSI’nın, sigorta kayıtlarında çalıştığı yer, “Internatıonal Medical Corps” adlı firma gözükürken, söz konusu firmanın CIA’nın çeşitli ülkelerde insani yardım kisvesi adı altında “saha ” ve “istihbarat” çalışması yapan STK’larından birisi olması dikkat çekti.

Elazığ’da yaşanan deprem sonrası kamuoyunda yaşanan tartışmaların odağındaki Kızılay hakkında her geçen gün bir başka skandal daha ortaya çıkıyor.

gazetta9.com’dan Celal Eren Çelik, Kızılay’ın “Baş stratejist” olarak işe aldığı ancak casus kurum çalışanı çıkan Ramadan Mohammed Radwan ASSI hakkındaki detayları yazdı. Çelik’in haberi şöyle:

Son olarak KIZILAY‘ın 2016 yılında “Baş stratejist” olarak işe aldığı ve aylık 30 bin TL ödeme yaptığı Ürdün uyruklu Ramadan Mohammed Radwan ASSI için ödenen bu ücret kamuoyunda büyük tepki ile karşılanmıştı.

Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin Kızılay bünyesinde iş başı yaptığı dönemde kuruma yönelen tepkiler sonra bir süre sonra KIZILAY iş akdini fesh etmek zorunda kalsa da Assı’nin ev kirası ve çocuklarının 30 bin TL tutarındaki okul masraflarını KIZILAY’ın işe alım sürecinde ödemeyi tahattüt ettiği ve iş akdinin sonlandırılmasının ardından da bu paranın ASSI’ye ödendiği belirlenmişti.

Kamuoyu tepkisine rağmen o dönemde Kızılay Genel Başkanı Dr.Kerem Kınık, ASSI için “Kendisinin bize çok büyük faydaları dokundu” açıklamasını yapmıştı…

ÜRDÜNLÜ “BAŞ STRATEJİST” ASSI HAKKINDAKİ GERÇEK…

Ancak Ramadan Mohammed Radwan ASSI konusunda yaşanan skandal sadece yüksek maaş ile KIZILAY;’da görev yapması değil. Hatta asıl büyük skandalın yanında bu konu oldukça “önemsiz” kalmakta…

Zira Ramadan Mohammed Radwan ASSI yakından incelendiğinde hiç de öyle “sıradan” bir “Stratejist” olmadığı ve “enteresan” ilişkileri olduğu ortaya çıkmakta.

Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin Kızılay’a işe başlama sürecinde Türk Kızılayı Genel Müdürlüğü İnsan Kaynakları Direktörlüğü’ne 04/10/2016 tarihinde gönderilen atama ile ilgili gönderilen ve altında Kızılay Genel Başkanı Dr.Kerem Kınık’ın e-imzası bulunan 626912-903.99-E.98391.evrak sayı numaralı olur belgede “…Ürdün asıllı Ramadan Mohammad Radwan Assı’nın 4817 sayılı yabancıların çalışma izimleri hakkında kanun kapsamında çalışma izni alması için gerekli başvuruların gerçekleştirildiği ,bu konudaki müracaatın ise 16.08.2016 tarihinde Çalışma veSosyal Güvenlik Bakanlığı’na yapıldığı” belirtiliyordu…

Oysa Ürdün asıllı Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin KIZILAY adına SGK’ya başvuru yapılmasından 16 gün önce SGK’dan “SÜRELİ ÇALIŞMA İZNİ” aldığı ortaya çıktı…

Türkiye Cumhuriyeti Çalışma ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından verilen “Süreli çalışma izninin” Belge Numarası:495082

Belgede “İşe Başlama Tarihi” olarak ise 30.07.2016 gözükmekte ve çalışma izni 18.06.2018’e kadar süresi var.Belgenin veriliş tarihi ise 04.08.2016… Yani KIZILAY’da işe alınmadan 12 gün önce.

Ama “Gariplikler” tam da burada başlıyor… Zira Ramadan Mohammed Radwan ASSI için SGK tarafından verilen çıkartılan bu “Süreli Çalışma İzninde” Ramadan Mohammed Radwan ASSI ‘nin çalıştığı iş yeri KIZILAY olarak gözükmüyor.

Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin çalıştığı firma “INTERNATIONAL MEDICAL CORPS” Türkiye temsilciliği olarak belirtilmiş..

KIZILAY’IN “BAŞ STRATEJİSTİ” “CASUS” KURULUŞTA

Peki kimdir neyin nesidir bu INTERNATIONAL MEDICAL CORPS? diye araştırınca işin asıl büyük “Skandal” kısmı” ortaya çıkıyor.

Zira INTERNATIONAL MEDİCAL CORPS, 2018 yılında başta Gaziantep olmak üzere büroları basılan, Hatay’daki depoları ve tırları mühürlenen, çalışanları sınır dışı edilen ABD merkezli bir “Sivil Toplum Kuruluşu”

Kuruluş CIA’nın çeşitli ülkelerde insani yardım kisvesi adı altında “saha ” ve “istihbarat” çalışması yapan STK’larından birisi olarak biliniyor.

Bu “Sivil Toplum Kuruluşu” STK adı altında istihbari çalışmalar yürütmek suçlaması ile Türkiye’de 2018’de kapatıldı. MİT ve Emniyet koordinesinde bürolarına baskınlar düzenlendi.

Konu İngiliz ve ABD gazetelerine taşındı…

Sadece Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin Kızılay’da işe başladığı ama SGK girişinin “Çalıştığı firma” olarak INTERNATIONAL MEDİCAL CORPORATION üzerinden yapıldığı 2016 yılında 106 milyon 900 bin TL’yi Suriye’ye geçirdi.

Aynı STK 4 TIR dolusu ilacı da Suriye’ye götürdü ama ilaçların kime gittiği belli değil!

İşte KIZILAY resmi kayıtlarda,SGK kayıtlarına göre bu NTERNATIONAL MEDİCAL CORPS’da çalışan Ramadan Mohammed Radwan ASSI’yi “Baş stratejist” olarak işe alıyor aylık 30 bin TL net maaş bağlıyor,çocuklarının yıllık 30 bin TL tutarındaki okul masraflarını karşılıyor ve ev kirasını ödüyor….

Ortaya çıkan bu skandala Kızılay Başkanı Dr.Kerem Kınık ve kendisi ile birlikte Ramadan Mohammed Radwan ASSI’nin işe alımında imzası olan kişilerin nasıl yanıt verecekleri merakla bekleniyor…

ASSI ŞU AN BAŞKA BİR “STK”DA…

Ramadan Mohammed Radwan ASSI şu an tıpkı Türkiye’de kapatılan INTERNATIONAL MEDİCAL CORPS gibi CIA’ye yakınlığı ile bilinen PANAROMA isimli STK’da çalışmakta.

Bu PANORAMA isimli vakfın kurucusu ise Bill Clinton’un eski danıışmanlarından ve konuşma metinlerinin yazarı Gabriella Fitzgerald.

FETÖ ÖRGÜTÜ DOSYASI : FETÖ’cüler, belge ve evrakları ‘casus kalem’ ile çalmış


FETÖ’cüler, belge ve evrakları ‘casus kalem’ ile çalmış

FETÖ’cüler, belge ve evrakları "casus kalem" ile çalmış – Adalet Bakanlığındaki FETÖ yapılanmasına yönelik operasyonda gözaltına alınan 60 şüpheliden 35’inin itirafçı olması, 600’e yakın örgüt üyesinin deşifre edilmesini sağladı – "T – Rex" ve "Albatros" adı verilen gizli tanıklar ile itirafçıların ifadeleri doğrultusunda, örgüt üyelerinin, bakanlık personelini "Tarak" adı verdikleri bir kodlama yöntemiyle 19 başlık altında fişlediği tespit edildi – Örgüt üyelerinin belge ve evrakları, tarayıcı kalem kullanarak kopyaladığı belirlendi.

Adalet Bakanlığındaki Fetullahçı Terör Örgütü/Paralel Devlet Yapılanması’na (FETÖ/PDY) yönelik operasyonda gözaltına alınan 60 şüpheliden itirafçı olan 35’inin verdiği bilgiler, 600’e yakın yeni ismin deşifre edilmesini ve kullandıkları yöntemlerin açığa çıkmasını sağladı. AA muhabirinin aldığı bilgilere göre, bakanlık bünyesinde başlatılan idari soruşturma sürecinde itirafçı olan "T – Rex" ve "Albatros" adları verilen iki gizli tanığın aktardığı bilgiler ile Milli İstihbarat Teşkilatının (MİT) çalışmaları, örgütün, hakim ve savcıların dışında kalan personel arasında da yapılanmaya gittiğini ortaya çıkardı. Bu kapsamda, örgütün bakanlık yapılanmasında kullandığı 906 "operasyonel hat" ile aralarında aktif çalışanların da yer aldığı 3 binin üzerinde personel ve örgütün 270 "mahrem imamı" deşifre edildi.

Bilgilerin iletildiği Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı, 59 ile şüpheli listesi gönderirken, Ankara ‘da aralarında 23 aktif çalışan zabıt katibi ve infaz koruma memurunun da olduğu 84 şüpheli hakkında gözaltı kararı verdi. Bunun üzerine harekete geçen Ankara Emniyet Müdürlüğü Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğü ekipleri, 13 Aralık’ta 16 ilde eş zamanlı düzenlediği Ankara merkezli operasyonlarda 84 şüpheliden 60’ını yakaladı. – Ağır darbe vuruldu Kaçakçılık Suçlarıyla Mücadele Şube Müdürlüğünde sorgulanan şüphelilerden aralarında örgütün 11 mahrem imamının da yer aldığı 35’i, etkin pişmanlık hükümlerinden faydalanarak bildiklerini tüm detaylarıyla anlattı. İtirafçıların verdiği bilgiler bir taraftan 600’e yakın yeni ismin deşifre edilmesini sağlarken diğer taraftan da örgütün bakanlık bünyesinde nasıl faaliyet gösterdiğini gözler önüne serdi. – "Tarak" yöntem iİfade ve tespitlere göre FETÖ, Adalet Bakanlığındaki çalışanların büyük çoğunluğunu rakam ve harf kodlaması yaparak "Tarak" adını verdiği bir yöntemle fişledi.

Bu yöntemle, bakanlık bünyesinde çalışanlardan ateist olan veya Allah inancı olmayan kişiler 0, Allah’a inancı olup ibadet etmeyen kişiler 1, cuma namazına giden ve oruç tutan erkekler ile oruç tutup mütevazı giyinen kadınlar 2, bütün vakit namazlarını kılanlar 3, namaz kılan ve ara sıra sohbete gidenler 3A, namaz kılıp örgüte sempati duyan fakat sohbetlere katılmadığı halde örgütün kazanmayı hedeflediği kişiler 3İ, namaz kılan ulasalcı ve milliyetçiler 3U, düzenli sohbete gelenler 4, mütevelli adayları 4A, mütevelliler 5, şartsız ve koşulsuz bağlı olarak elde ettikleri bilgileri örgüt talep etmeden iletenler 5A, başka cemaatlere mensup olanlar 6U, ibadet eden Aleviler 7, dinden uzak Aleviler 7A, Caferiler 7C, paraya tamah edenler 8, kadın zaafı olanlar 9, terör örgütü PKK sempatizanları P, alkol ve kumar düşkünlüğü olanlar ise R harfiyle kodlandı. – "Kalem şeklinde tarayıcı kullanın" talimatı Emniyette itirafta bulunan bir şüpheli, örgütün, 5A kategorisinde olan üyeleri üzerinden Adalet Bakanlığı bünyesinde bir "istihbarat ağı" kurduğunu ve bu ağ üzerindeki mahremler aracılığı ile belge ve evrak topladığını anlattı. Sohbet toplantılarında devleti ve hukümeti zora sokmak amacıyla belge ve evrakın "casus kalem" yöntemiyle kayıt altına alınması için kalem şeklindeki tarayıcıların kullanılması talimatının 2012 yılında verildiği, bu yöntemle taranan belge ve evrakın 5A kategorisindeki örgüt üyeleri aracılığıyla tek kullanımlık hafıza kartlarına konularak örgüte ulaştırıldığı tespit edildi. Operasyonda gözaltına alınan 60 şüpheli emniyetteki işlemlerinin ardından gruplar halinde adliyeye gönderildi. Adliyeye sevk edilen 53 şüpheliden 7’si tutuklanırken 4’üne ev hapsi verildi.
Diğer zanlılar ise adli kontrol kararıyla serbest bırakıldı.

CASUSLAR DOSYASI : AÇIK İSTİHBARATIN ÖNEMİ VE BND’NİN CASUS REZALETİ


EREN TALHA ALTUN : “Çok Gizli” Seviyesindeki Bilgiyi Deşifre Eden Alman Gazeteci

Geçmişte Alman gazetelerinden birinde bir haber çıkar. Haberi kaleme alan gazetecinin iddiasına göre Alman Genelkurmayı yeniden yapılanmayı ve kurmay kademesinde çok önemli değişiklikler yapmayı planlamaktadır. Bu haber ülkede çok ilgi görmez ancak haberin yayınlandığı akşam yazar, Alman İstihbarat Teşkilatı tarafından bir operasyonla derdest edilir ve teşkilatın merkezinde kapsamlı bir sorguya alınır. Gazeteci, Alman istihbaratı tarafından casusluk ile suçlanmaktadır. Ajanların amaçları gazetecinin Genelkurmaydaki bağlantısını ortaya çıkarmaktır. Çünkü çok gizli olan bu bilgi ancak Genelkurmaydan sızmış olabilirdi. Bir başka ekip de gazetecinin evini aramaktadır.

Casusluk ile suçlanan gazeteci ise suçlamaları reddetmekte, bilgiyi yalnızca Alman Genelkurmayı ile alakalı gazetelerde çıkan haberlerden ve bürokratların beyanatlarından analizle kaleme aldığını iddia etmektedir. Uzun bir sorgunun ardından gazetecinin evini arayan istihbarat ekibi klasörler dolusu doküman ile merkeze gelirler. Onlarca klasör, yıllar boyu Alman Genelkurmayı hakkında çıkmış tüm haberlerin gazete küpürlerini ve beyanatların metinlerini ihtiva etmektedir. Sonuç olarak gazetecinin casus olmadığına, bu Top Secret seviyesindeki bilgiyi “açık kaynak istihbaratı” sonucu ürettiğine kanaat getirilir ve gazeteci serbest bırakılır.

CASUSLAR DOSYASI : Eski CIA casusu Amaryllis Fox ve tarihin en ünlü 10 Casusu


Eski CIA casusu Amaryllis Fox ve tarihin en ünlü 10 Casusu

Amerikan Merkezi Haber Alma Örgütü’nün (CIA) gizli taktikleri son yıllarda sayısız dizi ve filme konu olurken, eski bir ajan gerçekte neler yaşandığına ışık tutan bir kitap kaleme aldı. Amaryllis Fox, CIA’in kahve zinciri Starbucks üzerinden gizli bir haberleşme ağı kurduğunu öne sürdü.

ABD’nin Merkezi İstihbarat Teşkilatı’nın (CIA) casus filmlerini aratmayan şekilde faaliyet gösterdiğine dair içerden itiraflar geldi.

11 Eylül 2001 saldırıları sonrasının dünyasında, 2003-2010 yılları arasında 16 ülkede terör ağlarına sızmak üzere görev yapmış bulunan eski CIA gizli casusu Amaryllis Fox, anılarını yayımladı.

"Life Undercover: Coming of Age in the CIA" (Gizli Hayat: CIA’de Yetişmek) isimli anı kitabında en ilgi çeken casusluk numaralarından biri de Starbucks hediye kartları üzerinden haberleşme oldu.

Bir CIA eğitmeninden öğrendiği numara, Starbucks hediye kartları sayesinde kendi aralarında haberleşmeye yönelik:

Eğitmen her tilmizine bir Starbucks hediye kartı veriyor ve "Beni görmeye ihtiyaç duyarsan bir kahve al" diyor.

Ardından her gün bir internet kafeye gidip kart numaralarını kontrol ediyor ve birinin bakiyesi bitmişse görüşmesi olduğunu anlıyor.

Bu sayede tebeşir işareti ya da alçaltılmış pencere panjurlarını kontrol etmek gibi farklı fiziksel işaretlerin konulduğu alanların çok geniş bölgesinde her gün otomobille turlamaktan kurtuluyor.

Üstüne üstlük kart numarası ile kimlik arasında herhangi bir bağlantı bulunmadığından, tüm işlem son derece güvenli.

Genel manada restoranların casusluğun ayrılmaz parçası olduğunu da anlatan Fox, bir sonraki saldırıyı öngörme ya da önlemeye yardımcı olacak şekilde hükümetler ya da terör gruplarına erişimi olan kaynaklarla restoranlarda görüşmeyi tercih ettiklerini aktardı.

Bazen bu buluşmaların tesadüfi olduğunu, ama daha çok tesadüfi görünecek şekilde planlandığını belirten Fox, restoranlarda önceden hazırlanma imkanlarının bulunduğuna da dikkat çekti.

"Çok sayıda giriş ve çıkış yardımcı olur ve kabin veya gizli köşe gibi özel oturma alanları bir artıdır. Belki de hepsinden önemlisi, güvenlik kameralarının ve mekanın müdavimi tipinde müşterilerin mevcudiyetidir" diyen Fox, restoranların aynı zamanda sırtı duvara dayalı oturmak için bol seçenek sunduğunu, durumsal farkındalık sağladığını ve sohbet ortağının yüzünün salonda bulunanların izleme açısının dışında kalmasını sağladığını kaydetti.

GELMİŞ GEÇMİŞ EN ÜNLÜ CASUSLAR

20. yüzyılda yaşanan savaşlar, politik krizler ve gerilimler istihbaratın önemini artırmış ve casusların yüzyılı yaşanmıştı. İşte dünya savaşlarından soğuk savaşa tarihe damgasını vuran ünlü 20 casus…

Mata Hari: Birinci Dünya Savaşı sırasında Almanya için casusluk yapan bir dansçıydı. Hollandalı olan Mata Hari’nin asıl adı Margaretha Geertruida Zelle’ydi. Fransız, İngiliz ve Rus subay ve devlet adamlarından çok gizli askeri bilgiler toplayıp bunlara ‘kızına yazılmış mektup’ süsü vererek Almanlara ulaştırıyordu. Fransızlar tarafından 15 Ekim 1917’de kurşuna dizilerek idam edildi.

Juan Pujol: Tarihin en çok bilinen çifte ajanlarından biriydi. Barcelona doğumlu Pujol, II. Dünya Savaşı’nda hem Nazi Almanyası’na hem de Büyük Britanya hesabına çalışıyordu. İngilizler onu Garbo, Almanlar ise Alaric Arabel kod adıyla tanıyordu. 1988 yılında Venezuela’nın başkenti Caracas’ta öldü.

Aldrich Hazen Ames: Çifte ajan olan Ames CIA ve Rusya’nın hesabına 10 yıl boyunca çalıştı. CIA’de göreve başladıktan sonra 1969’da Ankara’ya gönderilen Ames’in amacı Sovyet istihbarat subaylarını ABD tarafına çekmekti. Eşinden ayrıldıktan sonra maddi problemlerle karşılaşan Ames, 1985’de Washington’daki Sovyetler Birliği elçiliğine gidip onlara Amerikan sırlarını sattı ve Ruslar için çalışmaya başladı. Bir yandan da CIA’deki görevini sürdüren Ames, KGB ve Sovyet Ordusu’ndaki Amerikan kaynaklarını Ruslara sızdırdı, bunların 10’u öldürüldü. Lüks yaşam tarzı FBI’ın dikkatini çekti ve bir süre sonra casusluk suçu ile ABD tarafından tutuklandı. Halen hapisandedir. Tarihin en pahalı casusu unvanına sahiptir. İçimizdeki Hain adıyla hayatı filme de çekilmiştir.

Isser Harel: Buenos Aires’e kaçan Alman Nazi savaş suçlusu Adolf Eichmann’ın ele geçirilmesi operasyonunun baş kahramanıydı. İsrail gizli servisini 11 yıl boyunca yönetti. Rusya’dan İsrail’e göç eden Harel, 1963’te istifa ederek Mossad’dan ayrıldı. 2003’te Tel Aviv’de öldü.

Markus Wolf: Doğu Almanya İstihbarat Merkez İdaresi’nin başıydı. 34 yıl boyunca MfS’nin 2 numaralı adamı olarak Soğuk Savaş7a damgasını vurdu. 1950 ile 1980 yılları arasında Batı ülkelerine 4 bin kadar ajan yerleştiren Wolf, ajanları seçerken yakışıklı olmalarına dikkat ediyordu. Nedeniyse devlet dairelerindeki sekreterlerin zaaflarından yararlanmaktı. Bu tercihi nedeniyle Wolf’un ajanlarına ‘Romeo Ajanlar’ deniliyordu. Wolf 83 yaşındayken Berlin’de hayatını kaybetti.

Richard Sorge: İkinci Dünya Savaşı’ndan önce Japonya’da görev yapan Sovyetler Birliği casusuydu. En başarılı casuslar arasında gösterilen Sorge’un kod adı Ramsay’di. Almanya ve Japonya’da bir yandan gazeteci olarak çalışırken bir yandan da casusluk yapıyordu. 1941’de Tokyo’da yakalandı, 1944’te idam edildi. Sovyetler Birliği’yle ilişkisin reddetti, ancak ölümünden 20 yıl sonra SSCB onu kahraman ilan etti.

Kim Philby: Harold Adrian Russell "Kim" Philby, soğuk savaş döneminin en önemli çift taraflı casusu, eski Britanyalı istihbarat görevlisi. Önceleri Britanyalı istihbaratının yüksek mevkili casuslarından olan Philby, daha sonra Sovyetler Birliği için çalıştı. KGB için çalıştı. 11 Mayıs 1988’de hayatını kaybetti.

Mijail Koltsov: İspanyol İç Savaşı sırasında Kremlin’in hesabına çalışıyordu. Gazeteciydi. Kiev doğumlu Koltsov İspanyol İç Savaşı’na dair yazdığı kitaplarla da günümüzde tanınıyor. 2 Şubat 1940’ta vurularak öldürüldü.

Sidney Reilly: James Bond karakterinin oluşturulmasında esinlenildiği iddia edilen iki ajandan biri olan Reilly, İngiliz Gizli Servisi için çalışıyordu. 20. yüzyılın ilk süper ajanı olarak kabul edilir.

Anthony Blunt: Cambridge 5’lisinden biri olan Blunt, İngiliz gizli servisinde Sovyetler hesabına çalışan bir başka sanat tarihçisiydi.

Dusko Popov: II. Dünya Savaşı’nda İngiliz Gizli Servisi adına çalışan Alman istihbaratına ise yanlış bilgi aktaran çifte ajandı. Japonların Pearl Harbour saldırısı için ABD’yi uyarmıştı, ancak FBI ona güvenmediği için bu uyarıyı dikkate almamıştı. Sırp asıllı olan ajanın tıpkı Reilly gibi, James Bond’a esin verdiği söylenir. Gerçek yaşamöyküsü Casuslar Casusu adıyla Türkçe’ye aktarılmıştır.

George Blake: İngiliz ajanı Blake, dünya Kuzey Kore tarafından yakalanmasıyla dikkat çekmişti. 3 yıl burada kaldıktan sonra İngiltere’ye döndüğünde artık çifte ajandı ve komünist olmuştu. Kuzey Kore hesabına çalışmaya başladı.

Krystyna Skarbek: Crhristine Granville olarak tanınan Krystyna Skarbek, Polonya doğumluydu. İngilizler için İkinci Dünya Savaşı’nda casusluk yaptı. Nazi işgalindeki Polonya ve Fransa’dan elde ettiği gizli bilgilerle dikkat çekti. İngiltere’ye en uzun süreli hizmet veren kadın casuslardan biri oldu. 15 Haziran 1952’de Londra’da bir otelde bıçaklanarak öldürüldü.

Rosenberg çifti: Amerikalı Ethel ve Julius Rosenberg çifti, ABD’nin atom bombası ve nükleer sırlarını Sovyetler Birliği’ne satmakla suçlanıp yargılanıp 1953’te elektrikli sandalyede idam edildiler. Bu idam o dönem büyük tartışma yaratmıştı. Çift ABD Komünist Partisi üyesiydi. Ancak suçlamaların doğruluğu uzun süre tartışıldı. Yıllar sonra Sovyet haberleşmeleri deşfire edilip kamuya açıldı ve Julius Rosenberg’in aktif olarak casusluk yaptığı ortaya çıktı, ancak eşi Ethel Rosenberg’in casusluk yaptığına dair hiçbir delil bulunumadı.

Oleg Vladímirovich Penkovski: Oleg Vladimiroviç Penkovskiy, kod adı "Agent Hero", SSCB’nin askeri istihbaratı GRU’da görevli bir albaydı. 1950’li ve 60’lı yıllarda Birleşik Krallık ve Birleşik Devletleri SSCB’nin Küba’ya yerleştirdiği füzelerden ve Küba Füze Krizi’nden haberdar etti. 1955’te Ankara’da askeri ateşelik yaptı. Rus İç Savaşı’nda öldü.

Mark Felt: Derin Gırtlak olarak tanınan Mark Felt, FBI’ın iki numarasıydı. Watergate Skandalı’nda Başkan Richard Nixon’ın istifasını hazırlayan 2 gazeteciden biri olan Woodward bilgileri Felt’ten aldığını anlattı.

Ramon Mercader: Sovyet Gizli servisi için çalışan İspanyol ajan Ramon Mercader, , 1940’taki Lev Troçki suikastıyla tanınıyor. Meksika’da Troçki’nin Stalin’in emriyle öldüren Mercader komünistti. Sovyetler Birliği’nde gizliliği kaldırılan arşivlerde Mercader’in Sovyet NKVD için ajanlık yaptığı ortaya çıktı. 20 yıl hapis yatan Mercader 1978’de Küba’da hayatını kaybetti.

Klaus Fuchs: Atom bombasının yapımında rol oynayan fizikçilerden biri olan Fuchs, Alman Komünist Partisi’yle yakından ilişkiliydi. Amerika’nın Manhattan Projesi’nden elde ettiği bilgileri Sovyetler Birliği’ne verdiği gerekçesiyle mahkum edildi. Ocak 1950’de casus olduğunu itiraf etti. İngiliz vatandaşlığından çıkarıldı. 9 yıl hapis yatıp çıktı ve Doğu Almanya’ya yerleşti. 28 Ocak 1988’de Berlin’de duvar yıkılmadan önce öldü.

Daniel Ellsberg: Vietnam Savaşı sırasında ABD hükümetinin sırlarını ifşa eden kişi olarak tanınıyor. Amerikalı aktivist ve askeri analist olan Ellsberg, 1971’de Pentagon Belgeleri’ni yayınlamıştı. Çok gizli belgeler New York Times ve diğer gazetelerde yayınlanmıştı.

CASUSLAR DOSYASI : İlyas Bazna’ya “Çiçero” adını Franz von Papen taktı | Casus savaşları


İlyas Bazna’ya “Çiçero” adını Franz von Papen taktı | Casus savaşları

Ünlü casus İlyas Bazna’ya “Çiçero” adını, Alman Büyükelçi Franz von Papen taktı. Parayla belge temin etme işini de “Çiçero operasyonu” diye adlandırdı.

Alman Büyükelçi Franz von Papen, İlyas Bazna‘dan para karşılığı temin ettiği belgeleri, Hitler’e ulaştırıyordu. Yapılan işin önemi nedeniyle de Bazna’ya, Romalı ünlü devlet adamı Çiçero‘nun adını "kod" olarak vermişti. Belge temin etme olayını da "Çiçero Operasyonu" olarak adlandırmıştı. Bazna’dan elde edilen belgeler özel kuryeyle Almanya‘ya Hitler’e ulaşırdı. Ancak bunlar öylesine önemli belgelerdir ki Hitler inanmakta güçlük çekerdi. Bazna’nın çift taraflı casus olduğu düşünülür ve şaşırtma yaptığı varsayılırdı. Gazeteci Özgen Acar, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın (MİT) bu casusluktan haberdar olduğunu ve Bazna’nın her belgenin bir kopyasını da Türkiye‘ye de verdiğini yazdı.

Franz von Papen

SAHTE 400 BİN STERLİN
Mart 1944’e kadar süren operasyonda bir sızma olduğundan şüphelenilmesi üzerine Bazna, İngiliz Büyükelçiliği’nden ayrılır. Artık çok zengin birisidir. Çünkü 400 bin sterlini vardır. Ama sonradan anlar ki, sterlinler sahtedir. Kendisine belgeler karşılığında Almanlar’ın, İngiltere‘yi ekonomik olarak çökertmek için bastığı sahte paralardan verilmiştir. Bazna, Alman Konsolosluğu’na başvurarak paraların gerçeğini ister ama tabii ki alamaz.

KENDİ KİTABINI YAZDI
İlyas Bazna, bir ara Bursa Çelik Palas ek inşaat işi olmak üzere müteahhitlik yapar. Ancak ticaret ve müteahhitlik casusluktan da zordur ve batar. Kendisine Çiçero adının takıldığını Alman İstihbaratçı Ludwig Carl Moyzisch’in 1950’de yayınlanan anılarından öğrenir. Önce Çiçero olduğunu kabul etmez. Ama 1962’de "Ben Çiçero’ydum" adıyla anılarını yazar ve bu kitaptan bir miktar para kazanır. Sonunda Almanya, yaptığı hizmet karşılığı kendisine maaş bağlar. Ve yeni eşiyle birlikte Almanya’ya göç eder. Münih’te 66 yaşında hayatını kaybeder.

Erdal Beşikçioğlu, Çiçero’yu oynadı.

CASUSLAR DOSYASI /// Eren Talha Altun : Casus olduğunu itiraf eden Çinli, sığınma talebinde bulundu


Eren Talha Altun : Casus olduğunu itiraf eden Çinli, sığınma talebinde bulundu

Çin istihbarat servisine çalıştığını itiraf eden Vang “William” Liçiang, ülkesinin yurt dışındaki müdahale operasyonlarını nasıl yürüttüğü konusunda Avustralya Güvenlik İstihbarat Teşkilatına (ASIO) bilgi vererek siyasi sığınma talebinde bulundu.

Vang’ın Çin’in üst düzey askeri istihbarat subaylarının Hong Kong, Tayvan ve Avustralya’da siyasi müdahalede bulunmak için yaptığı fon sağlama operasyonları hakkında ASIO’ya ayrıntılı bilgi verdiği iddia edildi. Çinli casus Vang’ın, Avustralya istihbaratına bilgi sunduktan sonra siyasi sığınma talebinde bulunduğu bildirildi.

“Şahsen ben de dahil oldum ve bir dizi casusluk faaliyetine katıldım.”

Hong Kong’a sızdığını itiraf eden William ; Vang’ın, Hong Kong merkezli yatırım şirketinin bir parçası olduğunu ve Çin hükümetinin Hong Kong’da siyasi sızma, üniversitelere sızma ve muhaliflere karşı siber saldırıları yönlendirmeyi içeren bir politikası olduğunu söyledi.