MOSSAD DOSYASI : Mossad eski ajanı, Nisman’ın ölümüne sebep olan olayları açıkladı


Alberto Nisman

Mossad eski ajanı, Nisman’ın ölümüne sebep olan olayları açıkladı

Bir İsrail televizyonu belgeselinin iddiasına göre, Arjantinli Savcı Alberto Nisman, Buenos Aires’te 85 kişinin öldürüldüğü 1994 AMIA terör saldırısının sorumlusunun İran olduğunu İsrail gizli servisi Mossad’ın sağladığı bilgiler sayesinde kanıtlayabilmiş.

İsrail Kanal 12’de yayınlanan ‘Uvda (Gerçek)’ belgeselinde eski bir Mossad ajanı olan Uzi Shaya ile uzun bir söyleşi yer aldı. Uzi Shaya, Nisman ile birçok görüşme yaptığını ve iddiaya göre Arjantin Devlet Başkanı Kirchner’i suçlayarak Nisman’a ilettiği belgelerin “ölümüne sebep olmuş olabileceğini” düşündüğünü dile getirdi.

Arjantin savcısı Alberto Nisman, AMIA Yahudi merkezini patlatan intihar bombacısını Hizbullah teröristi İbrahim Berro olarak belirlemiş ve 2006’daki suçlamasında, saldırının düzenlenmesine 1993 yılında İran’ın başkanlığında yapılan ‘Özel Operasyonlar Komitesi’ toplantısında karar verildiğini söylemişti. Bir sonraki yıl Nisman’ın iddiaları sonucunda, hâlâ Arjantin tarihindeki en kötü terör saldırısı olan bombalama için bazı İranlılar adına uluslararası tutuklama emirleri çıkartılmıştı.

‘Uvda’nın iddiasına göre saldırıyı organize edenleri ve suçluları Mossad ortaya çıkarmış ve bu bilgiyi Nisman’a iletmişti.

Nisman Ocak 2015’te, Arjantin Meclis panelinde dönemin Devlet Başkanı Kirchner’in İran’ın saldırıdaki rolünü örtbas etmeye çalışması hakkında ifade vermesinden bir gün önce, Buenos Aires’teki evinde ölü bulunmuştu. Başta, yakın mesafeden başına ateş edilen tek bir kurşun ile ölen Nisman’ın intihar ettiği iddia edilmiş, fakat daha sonra bunun bir cinayet olduğu kabul edilmişti.

AMIA saldırısını ele alışında ve İran ile ilişkilerinde yasadışı herhangi bir durum olduğunu hep inkâr etmiş olan Kirchner, bugün Arjantin’de başkan yardımcısı olarak görev yapıyor.

SİYASİ SUİKASTLER DOSYASI : Abdullah Ağar, Kasım Süleymani suikastına karışan CIA ve MOSSAD ajanının görüntülerini paylaştı


Abdullah Ağar, Kasım Süleymani suikastına karışan CIA ve MOSSAD ajanının görüntülerini paylaştı

Haziran 9, 2020

Terör ve güvenlik uzmanı Abdullah Ağar, İran Devrim Muhafızları Kudüs Kuvveti eski Komutanı Kasım Süleymani’ye yönelik suikasta karıştığı öne sürülen CIA ve MOSSAD ajanının görüntülerini paylaştı. İran da CIA ve Mossad adına çalıştığı iddia edilen ve Süleymani suikastında ABD’ye bilgi aktardığı öne sürülen bir İran vatandaşının kısa süre içerisinde idam edileceğini duyurdu.

İran Adalet Bakanlığı sözcüsü Golam Hüseyin İsmaili tarafından yapılan açıklamada, “CIA ve Mossad’ın bir ajanı olan Mahmud Musevi-Mecid ölüm cezasına çarptırıldı. Kendisi, Süleymani’nin nerede olduğu bilgisini düşmanlarımıza verdi” ifadelerini kullandı.

İşte Abdullah Ağar’ın twitter paylaşımları:

“ABD’nin Kasım Süleymani ve Ebu Mehdi el Mühendis’i yok etmesiyle sonuçlanan hava saldırısına dair Şam-Bağdat-Tahran uçuş detaylarını sızdırmakla ve ABD-İsrail ajanı olmakla suçlanan bu şahıs idam edilecekmiş. O zaman sorular şunlar?

1-Bir ajan bu kadar yakına nasıl sızabildi?

2-ABD yada İsrail nasıl bu kadar yakın bir adamı satın alabildi?

3-Gerçekten ABD yada İsrail ajanıysa ABD yada İsrail ne yapacak? İsmi Seyyid Mahmut Musevi Mecit’miş ve Savunma Bakanlığında görevliymiş”

MİT DOSYASI : CIA ve MOSSAD ajanları gözünden Hakan Fidan tartışması


CIA ve MOSSAD ajanları gözünden Hakan Fidan tartışması

İlhan Tanır Gazeteci, Washington

25 Ekim 2013

Batılı basında Hakan Fidan ve MİT üzerindeki tartışmalar arttıkça, Milli İstihbarat Teşkilatı’nın, Amerikan ve İsrail istihbarat kurumları ile olan ilişkileri de dikkat çekiyor.

BBC Türkçe’nin ulaştığı biri CIA, diğeri de MOSSAD’da uzun yıllar çalışmış iki istihbarat görevlisi, kendi çalıştıkları kurumların MİT ile ilişkileri ve Hakan Fidan olayını, yine kendi kurumları penceresinden aktardılar.

Eğer gerçekten MİT bu değerleri biliyor ise bu MOSSAD’ın laçkalığını gösterir, aslında. İsrail’in Türkiye’nin bir süredir onlar için bir düşman ortam olduğunu bilmesi gerekir. MOSSAD, bu tür faaliyetleri terketmeli ve Türkiye’yi ‘reddedilmiş operasyonlar toprağı’ olarak kabul etmeliydi.Reuel Marc Gerecht

Kariyerine CIA’in operasyonlar merkezi (Directorate of Operations) bölümünde başlamış olan Reuel Marc Gerecht, MİT’in gerçekten de basına yansıdığı gibi 10 İsrailli ajanı ele verdiği doğruysa, bundan MİT’den çok MOSSAD’ı sorumlu tutuyor.

CIA’in ”Gizli Servis” olarak anılan bölümünde uzun yıllar görev yapmış Gerecht’e göre, ”eğer gerçekten MİT bu değerleri biliyor ise bu MOSSAD’ın laçkalığını gösterir, aslında. İsrail’in Türkiye’nin bir süredir onlar için bir düşman ortam olduğunu bilmesi gerekir. MOSSAD, bu tür faaliyetleri terketmeli ve Türkiye’yi ‘reddedilmiş operasyonlar toprağı’ olarak kabul etmeliydi.”

Şu anda Demokrasileri Koruma Vakfı (the Foundation for Defense of Democracies) düşünce kuruluşunda İran, Irak, Afganistan, terörizm ve istihbarat konularında çalışmalar yapan Gerecht ayrıca, ele verildiği söylenen ajanların çok önemli ajanlar olmadığına inanıyor: ”Bunlar belki de bazı gizli faaliyet (covert action) ajanlarıydı.”

‘2000’lere dek mükemmel ilişkiler’

BBC Türkçe, eski bir CIA çalışanının yanı sıra, İsrail’in MOSSAD istihbarat kurumunda 1988 ile 2001 yılları arasında çalışmış olan Michael Ross’la da görüştü. Ross, çokça konuşulan MOSSAD ile MİT kurumları arasındaki ilişkilerin gerçekten de çok iyi olduğunu teyit ederek, 2000’li yılların başına kadar bu ilişkileri ”mükemmel” olarak tanımladı:

”13 yıllık MOSSAD çalışma hayatımın bir bölümünde, özel protokol bölümünde, MOSSAD’ın diğer ülkelerin istihbarat kurumları ile ilişkilerini yönettim -ki Türkiye’nin MİT’i de bunun içinde idi. Bu konuda, yetkin bir isim olarak söyleyebilirim ki, o yıllardaki MOSSAD ile MİT arasındaki ilişkiler çok yakın ve mükemmel olarak tanımlanabilir.”

Telif hakkın

Ross aslen Kanadalı ve 2001 yılında, 11 Eylül olayları sonrası kendine kendine ‘yeter’ diyerek kurumdan emekliye ayrılmış, Kanada’ya dönerek burada kendi özel işini kurmuş.

İstihbarat dünyasında, ülkelerin müttefikleriyle sık sık beraber çalıştığını ve bunun yapılacak operasyonlar açısından önemli olduğunu ifade eden Ross, coğrafyasının Türkiye’yi, Avrupa ve Ortadoğu’ya olan sınırlarıyla, bölgesel ulaşım olarak istihbarat kurumları için çok daha stratejik bir pozisyon haline getirdiğini ifade etti.

MOSSAD ile MİT’in ilişkisini açmasını istediğimizde ise şöyle anlattı: ”Birbirlerine güvenir ve saygı gösterirlerdi. Bu tabii ki ayrıca Türkiye ve İsrail’in güçlü askeri geleneklerinin olmasından da kaynaklanıyordu ki, herkesin bildiği gibi iki ülke arasındaki askeri ortaklık da kusursuzdu. Genel olarak da askeri ilişkileri iyi olan ülkelerin istihbarat ilişkilerinin de iyi olduğu görülür.”

‘MİT’in saygınlığına ve imajına darbe vurur’

Hem Gerecht hem de Ross, iki farklı görüşmede, MİT hakkındaki ifşaatların, MİT’in imajı ve saygınlığına çok ciddi bir darbe vuracağına inanıyor.

Gerecht’e göre, ”eğer olay gerçekse, bundan sonra kimse MİT ile bilgi paylaşmaz. Bundan sonra bir ‘parya’ (dışlanmış) kurum olarak görülür. Kimse güvenmez ve MİT’e mesafeli yaklaşılır.”

"Ayrıca, tedbir olarak da İsrail, MİT ile yaşadığı bu olayı çoktan Avrupalı ve Amerikan müttefiklerine ulaştırmış ve ‘Türkiye’ye ona göre davranın’ demiştir."

Ross ise ”İkili istihbarat ilişkilerinin bazı yazılmamış kuralları vardır ki bunlardan biri, birbirinin ajanını ele vermemektir. Ele verme doğruysa bundan sonra insanların sizinle istihbarat paylaşımı yapmayacaklarından emin olabilirsiniz” diyor.

13 yıllık MOSSAD kariyerinde önemli görevler yapmış Ross’un MOSSAD ile MİT ilişkilerini kusursuz olarak tanımlamasına karşın Gerecht, CIA ile MİT için aynı şeylerin söylenemeyeceğini savunuyor:

”CIA’in en yakın ilişki kurduğu istihbarat kurumları İngiltere, Yeni Zelanda, Kanada ve Avustralya gibi ülkelerin servisleridir. İkinci olarak ise İsrail, Fransa ve Almanya gibi ülkeler gelir. Türkler ise bu iki grubun yanına bile yaklaşamazlar.”

‘MİT’e karşı komplo teorisi değil’

Türkiye’de hemen her kesimin MİT ve Hakan Fidan ile ilgili yazılanları bir kampanyanın parçası olarak görmesine karşılık, bu iki eski MOSSAD ve CIA çalışanı, komplo teorilerine inanmadıklarını söylüyor.

Gerecht daha da ileri giderek, bu söylemleri ‘aptalca” buluyor ve bu savların ”Türkiye’deki siyasi kültürün ne kadar az gelişmiş olduğunu gösterdiğini” ileri sürüyor.

Gerecht’e göre, tam tersine Amerika ve Avrupa hükümetleri bir İslamcı hükümet ile yakın ilişkiler içinde olabileceklerini kanıtlamaya çalıştılar, ama son gelişmeler, bunda başarısız olduklarının kanıtı.

Gerecht’in en yoğun itirazı ise MİT’in, Hakan Fidan ile birlikte, ilk kez Türkiye’nin kendi çıkarlarını korumaya yönelmiş olduğu savına.

‘Hiç bir ülke, bedavaya ayrıcalıkları başka bir ülkeye sunmaz. Yani, MOSSAD bazı ayrıcalıklarını Türkiye’de kaybediyorsa, emin olunuz MİT de kayıplar yaşayacaktır, bunun karşısında.Michael Ross

Bu açıklamayı anlamsız bulduğunu söyleyen Gerecht, ”istihbarat kurumları kendi ülkelerinin menfaatleri için çalışır zaten” diyor. ”Farklı bir durum olması varsayımdan ibarettir. AKP hükümetinden önce Türk milliyetçiliğini Batı’nın esiri olarak görmek aptalca. Örneğin 90’larda, Avrupa hükümetlerinin MİT’in, kendi menfaati için değil de başka ülkeler için çalıştığını düşünmeleri imkansız.”

Michael Ross, Türkiye’de son günlerde gündeme getirilen ve MİT’in MOSSAD’a sağlanan bazı ayrıcalıkları iptal ettiğine dair haberlerin hatırlatılması üzerine, şunları söylüyor:

”Hiç bir ülke, bedavaya ayrıcalıkları başka bir ülkeye sunmaz. Yani, MOSSAD bazı ayrıcalıklarını Türkiye’de kaybediyorsa, emin olunuz MİT de kayıplar yaşayacaktır, bunun karşısında.”

Özellikle askeri istihbarat tekniklerinde MOSSAD’ın en ileri teknolojilere sahip olduğunu ve bunların Türkiye tarafından isteneceğini hatırlatan Ross, ülke istihbarat ilişkileri hakkında şunları söyledi:

”Unutmayın ki, istihbarat çift şeritli, gidiş-gelişli, karşılıklı çıkara bağlı bir otoyoldur.”

Ross ayrıca, son haftalarca çok sıkça konuşulan MİT’in Suriye’nin kuzeyindeki el Kaide yakını gruplara farklı şekillerde yardım ettiği konusundaki haberlerden de İsrail’in rahatsız olduğunu ileri sürdü.

”İsrail, bir başka Afganistan’ın ama bu kez hemen İsrail’in yanı başında oluştuğunu düşünüyor. Bu da, bölgesel istikrara yardım olarak görülmüyor.”

ISIS FILES /// AL BAGHDADI : ISIS CALIPH AND MOSSAD-CIA AGENT HIDDEN BY US


AL BAGHDADI : ISIS CALIPH AND MOSSAD-CIA AGENT HIDDEN BY US

Whithout result the Daesh leader hunting launched by Hashid in desertic Iraqi border after many intelligence sources hint The perfect refuge is the Syrian Al Rukban camp in the terrorists hands under american defense

___di Fabio Giuseppe Carlo Carisio ___

«The Hashd, which conducted a massive offensive on the border between Syria and Iraq for a week, is looking for the “American caliph” and the CIA super agent, Abu Bakr Baghdadi, a protagonist of Iraq’s dismemberment scenario for the benefit of the United States. The “Will to Defeat” operation aims to capture Abu Bakr al-Baghdadi, leader of the Daesh terrorist group, whose bloodshed is known to all. After their defeat in Iraq and Syria, the remaining takfiris (the jihadists considered heretics by other moderate Muslims – ed) under their control now operate through sleeper cells».

Al Baghdadi mistery (update). Pentagon’s farce: changes idea and releases an useless video. Disappeared a child body

The pro-Shiite site ParsToday wrote this in an article taken from the French geopolitical portal Réseau International in reference to the actions of the Popular Mobilization Forces (in Arabic: Hashd al-Shaabi), a coalition of paramilitary militias, mainly Shiite, born in context of the Iraqi civil war, in response to the appeal of 13 June 2014 of Ayatollah Ali al-Sistani to the jihad against the Islamic State, which a few days earlier had conquered the city of Mosul.

Hashid Shiite militias fighting alongside Iraqi regular army

The harsh reaction took place following the publication of an audio recording that would prove the complicity of US troops in the murder of Iraqi militias.The Iranian Fars network, instead, cites an authoritative source: «Al-Baghdadi together with a number of its Arab and foreign helpers is currently in Syria because it feels too endangered after several ISIL commanders were killed in the military operations of the Iraqi army on ISIL hiding places in western Iraq» the head of Iraqi intelligence Abu Ali al-Basri told to the Arabic-language daily al-Sabah on Monday, July 29.

The exact refuge of the Islamic State’s Caliph, which reappeared in a video in April right after the attacks in Sri Lanka coordinated by a himam trained in Syria, is still a mystery.

The Arabic-language news site al-Ma’aloumehm nentioned an intelligence source inside the command center of Hashd al-Shaabi, the Iraqi popular forces predominantly of Shia Muslim confession and therefore rivals of the ISIS Sunnis. The source reported that, according to the latest information, al-Baghdadi had taken refuge in a hidden tunnel in the region of al-Husayniyat in the northern part of the city of al-Ratbah in the western part of al-Anbar district.

«The source pointed out that, as US fighters have not bombed ISIL’s hideouts and tunnels in the region, US forces are probably aware of its presence in the desert areas of al-Ratbah» Fars always reports, indicating the Iraqi province on the border with Syria as the refuge of the ISIS leader.

THE PERFECT REFUGE IN THE AL RUKBAN CAMP

But in the light of multiple reports on Daesh and on the movements of its jihadists, another hypothesis seems very likely. That is: Al Baghdadi may be hiding in a tunnel but not in the Iraqi desert but rather in the immense refugee camp of Al Rukban, under control of various groups considered terrorist by the governments of Damascus and Moscow. Among those terrorists the most powerful are the Magaweir al Thawra fighters, in english Commandos Revolutionaries, allies of the anti-Assad rebels of the FSA army (Free Syrian Army), who made their headquarters there under the protection of the US Army Al Tanf military base. «An intelligent hypothesis” is the comment of a foreign secret service official operating in a NATO force to which we have subjected the theory…

A panoramic image of the immense Syrian refugee camp of Al Rukban where about 45 thousand people are imprisoned

Al Rukban is an immense tent city: a crowd of 45 thousand inhabitants in one of the most strategic points of Syria because it is on the border with Iraq, where in Mosul Al Baghdadi founded the ISIS, and with Jordan, the main extra ally -Nato of the USA. Suffice it to say that since 2013, the United States had granted over $ 3.3 billion in aid over the past five years to the Jordanian intelligence agency, the General Intelligence Directorate (GID), with another $ 200 million committed to the crisis of Syrian refugees. The GID of the Hashemite Kingdom of Jordan, with a Sunni majority, is a close partner of the American Central Intelligence Agency (CIA). In 2014, due to concerns over Jordan’s fragile economy that was strained by the influx of Syrian refugees, President Obama announced that he would seek guarantees for a $ 1 billion loan in addition to the $ 1.25 billion Congress approved in 2013.

For about two years, after the ISIS’s defeat in 2016, Damascus and Moscow have been denouncing the inhuman conditions of life in the Al Rukban camp, where dozens of children die today due to lack of food and medical care. Both Syrian President Bashar Al Assad and Russian President Vladimir Putin, through Foreign Minister Sergej Lavrov, have repeatedly called for the release of Syrian refugees for a project to come back to their freed villages, but this happens only with the dropper because the US, and even more the militias of the terrorist brigades allied with the FSA, seems to use the refugees like hostages to justify the American presence of the Al Tanf base.

The 55 square kilometer desert area controlled by the US military base of Al Tanf in southern Syria on the border with Iraq

The Assad Government, through the UN spokesman, has in fact repeatedly denounced the illegitimacy of the American contingent in Syria which has no justification on the part of the United Nations but is based on the project of the Global Coalition Against Daesh, inspired by NATO which it entered officially in 2019, the year in which this international military training and intervention force in Syria, Iraq, Libya and Nigeria (against Boko Haram) came to bring together 80 countries among which Uk, France and Italy are one of the most active.

The paradox is that the US makes war on ISIS but this one, since 2014 has been a historic ally of the FSA. The Free Syrian Army is now leaded by the Hay’at Tahrir al-Sham (HTS) already facing Al Nusra (Syrian branch of Al Qaeda) in the province of Idlib, the last stronghold jihadists supported and armed with rocket launchers, missiles and other heavy ammunition by another NATO country: Turkey, rival to the SDF Kurds. Al Rukban, like the still larger refugee camp of Al Hol in the north-east of Syria, is also a place of refuge for many of the Islamic State’s mutations after the fall of Bagouz, the last city controlled by Islamic extremists of the black flag. Not only.

According to international intelligence sources in contact with intelligence international sources of the Veterans Today website, in Al Rukban was trained the Christchurch killer Brenton Tarrant, considered a contractor of the Mossad, the ruthless 007s of Israel. Mossad, according to Iraqi parliamentarian Hassan Salman, is operating in Iraq under US protection: «The US embassy in Baghdad has turned into a center for Israeli terrorists of Mossad and ISIS (Daesh)» said the political al-Sumariya site in Iraqi Arabic language.

In this jumble of contradictions and underground plots, that’s why Al Rukban could be the safest place for Al Baghdadi to take refuge, hidden in a tunnel and free to move among the refugees thanks to the civering by loyal bodyguards Isis, by FSA allied terrorist militians, sworn enemies of Assad, and finally by the approximately 200 men of the US Army of the Combined Join Task Force headed by the Central Command, probably increased after sending a reinforcement of 1000 soldiers in the Middle East due to the escalation of the crisis between Washington and Washington Tehran in the Strait of Hormutz.

THE GENESIS: SHIMON ELLIOT BECAME AL BAGHDADI

«One might assert that accusing Israel of training agents to infiltrate Arab organizations is “anti-Semitic” with this exception, they admit that not only do they do it all the time, but that this is a primary Mossad purpose – wrote Gordon Duff, former marines, intelligence consultant and senior editor of american military intelligence website Veterans Today – Israeli operatives fill the ranks of Hamas and Hezbollah, ISIS and al Qaeda. In some cases dozens have been executed but, as had come to the surface in 2014, one stood out above the rest, Abu Bakr al Baghdadi or as he had been exposed, Shimon Elliot»

The metamorphosis of Shimon Elliot in Al Baghdadi and important American friends

«Veterans Today broke the story on August 4, 2014, based on French reports and an alleged confirmation by Edward Snowden that Baghdadi was the British born son of Jewish parents, trained from early life in a well known Mossad program to place sleeper agents within key Arab nations – reads on VT – In this case, Shimon Elliott became “al Baghdadi” in Iraq under a fake identity and was laundered through an American prison to be the actor commanding the long proven fake “Islamic State” that appeared from nowhere fighting the battles of Israel and America’s neocon right». As evidenced by a secret document revealed by Gospa News …

CAMP BUCCA PRISON: THE ISIS ACADEMY

It isn’t the first time that the United States of America has an ambiguous and suspicious attitude in the management of the ISIS caliph. A circumstance that supports the thesis that the Islamic State itself was born for a specific American project of destabilization of the Middle East as reported by multiple authoritative sources on the so-called “academy” of jihadists in a prison in the Umm Qasr locality, a town in the Basra governorate, where some Islamic fundamentalists from Saddam Hussein’s army were brought, following the 2004 US torture scandal over Iraqi detainees in Abu Ghraib.

An eloquent image of the open-air prison of Camp Bucca

«In the summer of 2004, a young jihadist in chains and chains was brought slowly by his jailers to the Camp Bucca prison in southern Iraq. He was nervous when two American soldiers led him through three illuminated buildings and then a maze of wire corridors, in an open courtyard, where men with close-set looks, wearing brightly colored prison uniforms, retreated cautiously, looking at him» he wrote The newspaper Guardian in 2014.

The jihadist, who uses the war name Abu Ahmed, entered Camp Bucca as a young man a decade ago, and is become a senior official within the Islamic State (ISIS), after having risen in rank with many of the men who they served him in prison: a desert fortress that would shape the legacy of the American presence in Iraq.

«The other prisoners did not take long to cheer him up, Abu Ahmed recalled. They were also terrified of Bucca, but soon realized that away from their worst fears, the prison operated by the United States offered an extraordinary opportunity. “We could never have all gathered like this in Baghdad, or anywhere else,” he told me – report the journalist Martin Chulov, correspondent for the British network – “It would have been incredibly dangerous. Here, we were not only safe, but we were just a few hundred meters from the entire al-Qaeda leadership “- says – It was at Camp Bucca that Abu Ahmed first met Abu Bakr al-Baghdadi, the Emir of ISIS who is now often described as the most dangerous terrorist leader in the world. From the beginning, Abu Ahmed said, others in the field seemed to undergo him. “Even then, it was Abu Bakr. But none of us knew he would ever become a leader “».

Islamic extremists imprisoned inside Camp Bucca

We leave the story of one of the future Daesh commanders to analyze that of the caliph self-proclamation. «When Baghdadi, 33, arrived in Bucca, the anti-US insurgency led by the Sunnis was taking hold across central and western Iraq. An invasion that had been sold as a war of liberation had become a striking occupation. Iraqi Sunnis, deprived of the overthrow of their patron, Saddam Hussein, were fighting against US forces and starting to turn their weapons against the authors of the overthrow of Saddam Hussein, the Shiite majority in the country» wrote The Guardian.

«The small militant group that Baghdadi was the leader of one of the dozens that emerged from a large Sunni insurgency – many of whom would soon gather under the banner of al-Qaida in Iraq, and then in the Islamic State of Iraq. These were the forerunners of the colossus now simply known as the Islamic State, which, under the command of Baghdad, invaded much of the west and center of the country and eastern Syria – highlights Chulov – but at the time of his stay in Bucca , the Baghdadi group was little known, and was a much less significant figure than the notional leader of the insurgency, the ruthless Abu Musab al-Zarqawi, who represented the sum of all the fears for many in Iraq, Europe and the United States».

«Baghdadi, however, had a unique way of distinguishing itself from other aspiring leaders in Bucca and out in the wild roads of Iraq: a pedigree that allowed them to claim direct lineage with the prophet Muhammad – specifies the Guardian – He also earned a PhD in Islamic studies at the Islamic University of Baghdad, and he would draw on both of them to legitimize his unprecedented claim to join the caliph of the Islamic world in July 2014, which realized a sense of destiny evident in the prison yard a decade earlier». Other sources have instead reported the special permits enjoyed by the leader to move between the 24 sections of the prison camp, which is absolutely forbidden to other prisoners.

THE BLACK CALIPH RELEASED BY US MILITARY

«According to Abu Ahmed and two other men who had been imprisoned in Bucca in 2004, the Americans saw him as a repairer able to resolve controversial disputes between competing factions and keep the field quiet – the British newspaper reports – “But over time, whenever there was a problem in the camp, it was at the center of it” Abu Ahmed recalled. “He wanted to be the head of the prison, looking back on the past, he was using a policy of conquest and division to get what he wanted, which was status. And it worked”. In December 2004, Baghdadi was considered by his jailers no longer dangerous and his release was authorized».

“He was highly respected by the US military,” said Abu Ahmed. “And in the meantime, a new strategy, which was driving, was rising under the nose, and that of building the Islamic State. If there were no American prison in Iraq, there would be no IS now. Bucca was a factory. He built us all. He built our ideology”. The interviewee tells of how the contact details and phone numbers were written in the boxers rubber bands to contact them once they were released.

According to Hisham al-Hashimi, an analyst in Baghdad, the Iraqi government estimates that 17 of the 25 most important Islamic state leaders who led the war in Iraq and Syria spent time in prisons in the United States between 2004 and 2011. Some have been transferred from US custody to Iraqi prisons, where a series of assaults in recent years have allowed many senior leaders to flee and rejoin the ranks of the insurgents.

Al Baghdadi during his speech at the great mosque at Nuri in Mosul, 29 June 2014, when he announced the birth of Isis

How well it reconstructs Il Fatto Quotidiano Al Baghdadi was released after only 10 months of incarceration since his arrest on 4 February 2004. The reason is made clear in the American documentation: the future leader of the Islamic State was imprisoned as a “civil prisoner” despite the International intelligence was already aware of its dangerousness because «he had already joined, five years earlier, an extremist fringe linked to the Muslim Brotherhood led by Muhammad Hardan, a member of the movement and former mujahidin who had fought against the Soviet invasion of the Afghanistan in the 80s» writes the Italian journal. In 2000, according to William McCants of the Brookings Institution in his The Believer, the future Caliph “was already ready to fight” and in 2003 he will be among the founders of Jaysh Ahl al-Sunna wa-l-Jamaah, an Islamist group that fought against American troops in central and northern Iraq.

In the Camp Bucca prison, as mentioned, Baghdadi becomes a reference point for both prisoners and the Americans who controlled them. «This image of leader and the profound knowledge of Koranic texts and acting, the basis of all his university studies, allowed him to win the trust of many former Baathists, convert them and convince them to join the jihad. All under the eyes of the American military. When al-Baghdadi leaves the detention camp, in December 2004 according to the documents released, he will do so as a normal Iraqi citizen and not as a terrorist, as instead happened in early December to his ex-wife, Saja al Dulaimi, released by the Lebanese government as part of an exchange of prisoners with the jihadists of Jabhat al-Nusra».

THE BIRTH OF ISIS PROVIDED BY THE PENTAGON

«Coming out of Camp Bucca with his group, he joins al-Qaeda’s struggle in Iraq, at the time commanded by Abu Musab al-Zarqawi. Only in 2012, after the death of the founder and his successor, Abu Ayyub al-Masri, al-Baghdadi becomes the new head of what has become the Islamic State of Iraq and Levante (Isil) – adds Il Fatto Quotidano – Already from a year, however, the jihadist of Samarra is engaged in Syria alongside al-Nusra in the battle against the Assad regime. And it is precisely in those years, as Seymour Hersh reveals in his inquiry The Red Line and the Rat Line, that the second meeting between al-Baghdadi and the United States takes place».

In 2012, the investigative journalist reported citing sources at the top of US intelligence and security services, in areas controlled by the rebels, including those of Isis and Jabhat al-Nusra, the arms of the former army of the fallen Libyan president arrived, Muhammar Gaddafi, military supplies and millions of dollars. The operation was financed by the Gulf monarchies like Qatar and Saudi Arabia, but the Turkish secret services, the British MI6 and, indeed, the CIA, organized what Hersh renamed the Rat Line.

ISIS Islamic fighters in Iraq

According to the declassified Pentagon documents released by Judicial Watch in May 2015, the Department of Defense was fully aware of the risks facing the United States by supplying Syrian rebels with weapons. In the files we read that the US Defense had foreseen the possible formation of a “declared or not declared Salafite principality in eastern Syria. This is exactly what the opposition support forces want to isolate the Syrian regime, considered a strategic point of Shiite expansion in the area (Iraq and Iran)”. But the prediction, which will then be ignored by the American administration favoring the birth and expansion of the self-proclaimed Caliphate, also adds that “Isi (Islamic State of Iraq, ed) could also declare the birth of an Islamic State thanks to its union with other terrorist groups in Iraq and Syria”.

«The most important statement concerning the establishment of the organization was published on 16 July 2014 in the Gulf Daily News, based in Bahrain – writes the Veterans Today correspondent from Istanbul Abdullah Manaz – According to this news agent Edward Snowden of the US national security agency said that Daesh was founded by Israel, the United Kingdom, US intelligence agencies and trained by them. According to Snowden, this secret operation he called “The Hornet’s Nest” called for the gathering and liquidation of all radical Islamists in the world in one position. Abu Bakr al Baghdadi was trained by the Mossad in the military, theological and oral fields”».

That context is well explains by an international military intelligence consultant and marines veteran of Vietnam, Gordon Duff, the senior editor of the US geopolitical site Veterans Today Gordon Duff who carry out a conference on the “terror unions” in Damascus in 2015, thanks to direct intervention by the Syrian Minister of Justice, Najm Hamad al Ahmad, to win the boycott attempts. Fors this meeting the former escaped an attempt at poisoning and conspiracy to put a kilo of heroin in his room, thwarted by VT editor Mike Harris.

GAS, OIL, ANTIQUES AND COPPER TUBES SEIZED IN SYRIA

«Currently, Syria is sacked by Kurds supported by the United States who have seized thousands of square miles of oil and gas fields, fertile agricultural land and billions of dollars of industrial and commercial resources – wrote Gordon Duff in a recent article – Before, Syria had been openly plundered by Turkish organized crime, which I examined in detail with the Syrian government; not only infinite antiquities sold in London and New York, but entire factories, machine tools, copper pipes of schools: all that could be eradicated from areas under the control of ISIS and al Qaeda or the presumed free Syrian army was stolen».

Veterans Today senior editor Gordon Duff

«Used tankers were bought wholesale in the United States and loaded on transport in the port of Houston, shipped to Turkey and, from there, passed through Iraq and Syria to steal oil (…) using the Baku-Ceyhan pipeline, looting the oil field Iraqi Kirkuk, the largest in the world, up to $ 0.5 trillion of oil during and after the US occupation of Iraq, mainly by Exxon and British Petroleum, aided by corrupt US officials. I met with Iraqi officials while representing the United Nations, including on this issue, during this time from my office in Erbil. Everything was known» added the senior editor of Veterans Today, pointing out that the theft of oil in Syria that began in 2012 would not have existed without the precedent established by the United States and Great Britain in Iraq from 2005 onwards.

«The problem is that when this oil was stolen from Iraq, the only road system that would have delivered it to the refineries and the world market, an endless stream of thousands of trucks, was through the city of Erbil itself, the capital of the Kurdish regional government, then in Mosul held by ISIS; and from there, to the north, beyond a Turkish-owned region within Iraq and directly into Turkey itself – Duff points out, then launching his accusations – ISIS, the powerful Turkish organizations and the Krg government in Iraq were completely implicated with their massive theft of resources, taking hold with the tacit approval of the US and British military».

THE FALSE WAR AT THE ISIS OF CRIMINAL SINDACATES

«This obviously means that the entire “coalition” effort against ISIS was false – false then, and now false. ISIS was funded by Saudi Arabia and Qatar, openly aided by the Israeli air force and facilitated by many governments: Romania, Bulgaria, Ukraine, Georgia, Turkey, Jordan, Bahrain and many more – reports Veterans Today – Why? Our hypothesis shows the long collaboration between multi-generational organized crime and governments, some controlled, other associates, which stage terrorism and organize wars as a background for criminal activities».

«This is not politics, it is organized crime – a mafia that operates within the Kurdish region, which works in concert with the Turkish mafia, which has long collaborated with what is called the “Kosher Nostra” – the “oligarchs” who govern much of the world organized crime by the Trump Towers in New York, the City of London, where they own banks, the Ukraine and the whole world – adds Duff – The Baghdad government, with US money flowing into the major Sunni politicians remained divided and defenseless. I met security officials in Baghdad in January 2014 to discuss the threat of ISIS. Many with whom I spoke assured me that ISIS was easy to use and control. Months later, most of those I spoke to had been beheaded».

The reference to the so-called “Deep International State” is evident: a mix between the high finances of the Zionist banks, the arms lobby, Freemasonry, driven and corrupt politicians, secret services and the crime’s underworld as an armed wing for dirty jobs…

MOSSAD DOSYASI /// Cem Küçük : MOSSAD’ın örtülü gazetecileri ve suikastları


Cem Küçük : MOSSAD’ın örtülü gazetecileri ve suikastları

27.04.2020

E-POSTA : cemkucuk

Geçen yazımda MOSSAD’ın örtülü operasyonlarını ve şirketlerini yazmıştım. FETÖ ile iş birliği yaparak MİT ve Hakan Fidan hakkında nasıl asılsız haberler yaptıkları artık ayyuka çıktı. MOSSAD Türkiye aleyhine faaliyetlerine devam ediyor. Bu amaçla terör örgütleri dâhil her türlü yasa dışı örgütle çalışıyor. Onlara büyük paralar ödüyor.

MOSSAD aynı zamanda cinayetleriyle ünlü bir istihbarat örgütü. Mesela Iraklı kimyager T.M.A.J’ı 2017’de kaçırdı. Filipinlerin başkenti Manila’da 2017’de tam beş ay sorguladı ve işkence yaptı. 21 Nisan 2018’de Filipinli mühendis F.A.’yı kaçırdı ve öldürdü. Kendine tehdit gördüğü İran ve Irak’la çalışan başka mühendisleri de katletti MOSSAD.

İsrail istihbaratının bir başka formülü de ajanlarını gazeteci kılığına sokması. Bunların en bilineni Adi Lieberman. 2009 yılında İran’daki seçimlerde Ahmedinecad’ın rakibi reformcu Musavi’ydi. O seçimlerde Ahmedinecad seçilince Tahran’da geniş ölçekli protestolar olmuştu. Gösteriler esnasında Neda Agha Sultan bir sniper tarafından öldürüldü. Bu gösterilere Green Movement (Yeşil Hareket) adı verildi ve arkasında İsrail istihbaratı vardı. İran’daki rejim muhaliflerine ciddi para veren MOSSAD İran’ı karıştırmak için her istihbarat hücresini harekete geçirmişti.

O gösteride öldürülen Neda Agha Sultan’ın nişanlısı Caspian Makan suikastla alakalı dünya medyasına demeç verince İran istihbaratı tarafından tutuklandı. Serbest kaldıktan sonra Adi Lieberman ülkeden kaçmasında Makan’a yardım etti. İsrail Channel 2 için çalışan basit bir muhabir görünümlü Adi Lieberman aslında MOSSAD için çalışan bir gazeteci. Hatta İsrail Cumhurbaşkanı Simon Peres’i Makan’la görüşmesi için ikna etti.

Peki kusursuz derecede Farsça konuşan Adi Lieberman kimdir? Aşkenaz Yahudisi olan Lieberman eğitimini İsrail’deki Bar Ilan Üniversitesi’nde aldı. MOSSAD Başkanı Yossi Kohen de aynı okuldan mezun oldu. Lieberman 2009’da İranlı muhalifler ve Musavi taraftarları arasında çok popüler oldu. Makan’ın İsraail’e getirilmesinde büyük katkısı olunca ünü daha da arttı.

Örtülü gazeteci olan Lieberman "Didush" ve "Nesteran Azadmerd" kod isimlerini kullanıyor. İran’da çok bilinen rejim muhalifi Payam Feili’nin İsrail’e getirilmesinde de büyük rol oynadı. Feili İranlı eşcinsel şair ve aktivist.

Lieberman’ın gazeteci olmadığının bir diğer delili de İranlı muhaliflere düzenli ödeme yapması. İran hakkında bilgi veren herkesle irtibata geçen Lieberman aldığı bilgiye göre ödeme yapıyor. Mesela İranlı muhalif Morteza Salimi’yle sosyal medya aracılığıyla kontakt kuran Lieberman 2013-15 arası aylık 1.000 dolardan az olmamak kaydıyla ödeme yaptı. Bunun karşılığında İranlı muhalifler ve Filistin’e yardım gönderen İranlı şirketler hakkında bilgi aldı.

İsrail istihbaratının Türkiye aleyhine medya aracılığıyla kullandığı bir diğer önemli figür Neda Amin. 2014’te İran’dan Türkiye’ye gelen Neda Amin 2016’dan beri Times of Israel için yazı yazıyor. Yazdığı makalelerle İranlı muhalifler arasında popüler olan Neda Amin’in hem Morteza Salimi hem de Adi Lieberman’la bağı vardı. Liebarman gerekli parayı Morteza’ya, o da Amin’e transfer ediyordu. Liebarman Temmuz 2017’de bir laptop ve cep telefonunu Amin’e gönderdi. O bilgisayar ve telefonda MOSSAD’ın istihbarat yazılımı vardı. MOSSAD yetkilileri istedikleri şeyleri Amin’e iletiyorlardı.

Türkiye’ye mülteci başvurusunda bulunan Amin MOSSAD’ın isteğiyle sosyal medya hesaplarında kara propagandaya başladı. Millî İstihbarat Teşkilatı, Amin’in gerçek kimliğini ortaya çıkarınca 2017 Ağustosu’nda Türkiye’den deport edildi. Times of Israel’in editörü David Horovitz’in yardımıyla İsrail’e iltica etmek istedi. Kabul edildi ve aynı kara propagandasına devam etti…

MOSSAD’a çalışan başka gazeteci ve aktivistler de var böyle. Çoğu ülkede böyle yöntemleri kullanıyor İsrail istihbaratı ama Türkiye’de eski şaşaalı günleri bitti…

MOSSAD DOSYASI /// Cem Küçük : MOSSAD’ın Riyad bağlantısı ve FETÖ’yle ilişkisi


Cem Küçük : MOSSAD’ın Riyad bağlantısı ve FETÖ’yle ilişkisi

24.04.2020

E-POSTA : cemkucuk

İsrail gizli servisi MOSSAD Orta Doğu’da Türkiye aleyhine kara propaganda faaliyetlerine devam ediyor. Bunu yaparken de gazeteci görünümlü ajanlarını ve medyayı kullanıyor.

MOSSAD bu işleri yaparken Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Mısır ve FETÖ’yle iş birliği yapıyor. Hepsinin ortak amacı MİT’i ve dolayısıyla Türkiye’yi yıpratmaya yönelik. 18 Mart’ta İsrail’in operasyonel sitelerinden biri olan Intellitimes.co.il’de “Disclosure: The image of the Iran Quds Force’s Terror and Intelligence Branch in Turkey (İfşa: İran Kudüs Gücü’nün Türkiye’deki Terör ve İstihbarat Kolunun İmajı)” başlıklı bir makale yayınlandı. Makalede kullanılan fotoğraf Türkiye’den ve resmin her yerinde İran bayrakları var.

Daha önce de Süleymani öldürülünce İsrail’de Netanyahu’ya yakın Makor Rishon gazetesi Hakan Fidan’ı hedef göstermiş ve müsteşar beyin ölmesini istemişti. Aynen şöyle yazmışlardı:

“Şimdi Süleymani yerin altında üç arşın bir yerde yatıyor. Sıra onun Türk ikizi olan MİT Başkanı Hakan Fidan’ın durumuna odaklanmaya geldi.”

Pazit Rabin imzasıyla çıkan “Sultan ve Süleymani” başlıklı yazıda, MİT Başkanı Fidan’a ağır ifadeler kullanmışlardı.

Benjamin Netanyahu bu iddiaları yalanlamıştı. Devreye hemen Suudi Arabistan girmişti. Bin Selman’ın finanse ettiği ve Türkiye’ye yönelik kara propagandalarıyla bilinen İndependent Türkçe Pazit Rabin’le görüşerek onu aklamaya çalışmıştı.

Daha önce FETÖ Selam Tevhid dosyasıyla İran’la bağlantılı diye hedefe koyduğu herkesi tutuklamaya kalkmıştı. Gerekçe de İran’a ajanlık yapmalarıydı. Tabii hepsi uyduruk gerekçeler. Sonradan FETÖ’cü polis şeflerine MOSSAD masabaşında kurgulanmış bilgiler vermiş ve Hakan Fidan’ı hedef yapmışlardı. Hakan Fidan’ın, göreve geldiği günden bu yana İsrail ve FETÖ’nün hedefinde olması asla şaşırtıcı değil…

11 Aralık 2018’te FETÖ’cülerin Almanya merkezli sitesi correctiv.org’da aynı kara propagandalar devam etmiş ve “About Black Sites Turkey” başlıklı yazı yayınlamışlardı. Üstelik bu yazı hem İngilizce hem Almanca olarak basılmıştı. Peşinden Haaretz, Türk istihbaratı hakkındaki aynı asılsız iddiaları yazmıştı.

İsrail aynı zamanda yakın ilişki içinde olduğu ülkelere veri de sağlıyor. Bunun en önemli örneği Kaşıkçı cinayetinde Suudi Arabistan’a sağlanan istihbarat desteğidir. Pegasus İsrail’e ait bir yazılım programıdır. MOSSAD bu programı Suudi Arabistan’a verdi ve Kaşıkçı’nın günlük hareketleri saat saat izlendi. En sonunda öldürüldü…

İsrail, dostlarına bu tür yazılım programlarını çok satıyor ve bu işten büyük para kazanıyor. Paranın yanında rakiplerine de zarar vermenin hesaplarını yapıyor. İsrail bu bilgileri şöyle veriyor: Önce Balkan ve Orta Avrupa devletlerinde tabela şirketler kuruyor… Mesela Sırbistan’da kurdukları şirketin adı B.D.C. Aslında böyle bir şirket yok, sadece kâğıt üzerinde. Buralarda özel internet siteleri açıyor MOSSAD. Hepsi fake isimlerle hâliyle.

Sonra o ülkelerde işine yarayacaklarını düşündükleri kişileri büyük paralarla satın alıyorlar. O kişi İsrail’e çalıştığını biliyor. İsrail’in hedefe koyduğu kişiye MOSSAD ajanları kendilerini iş adamları olarak tanıtıyorlar. İşine yarayacakları kişiyle hedefteki kişiye ulaşıyorlar. Tabii paravan şirketin yöneticisi gibi kendilerini tanıtarak…

Zamanla aradaki güven tazelenince hedefteki kişiye telefon ve başka hediyeler veriliyor. Telefonun içinde MOSSAD’ın izleme ve dinleme programları mevcut. Hedefteki kişi ticaret yaptığını zannediyor ama aslında av oluyor!.. Peşinden İsrail ajanları hedefteki kişiyi Asya ülkelerine davet ediyor. Çünkü oralarda güvenlik daha düşük düzeyde. Asya ülkesine gelen kişinin telefonundan geriye dönük bütün bilgiler Pegasus yazılımı sayesinde elde ediliyor.

Bu konuya devam edeceğim. İsrail’in diğer örtülü operasyonlarını ve MOSSAD’ın cinayetlerini de yazacağım…

MOSSAD DOSYASI : İsrail’de koronavirüse karşı Mossad devreye girdi


İsrail’de koronavirüse karşı Mossad devreye girdi

Amerikan gazetesi New York Times, İsrail’in koronavirüs salgınıyla mücadelede Mossad ajanlarını devreye soktuğunu yazdı.

ABD merkezli New York Times gazetesi, İsrail istihbarat teşkilatı Mossad’ın, koronavirüsle (Kovid-19) mücadele eden İran’ı yakın bir tehdit olarak görmediğini yazdı. Gazetenin haberinde, birinci önceliği koronavirüsle mücadeleye veren İsrail’de Mossad ajanları da bu yöndeki çalışmalara katkı sağlamaya çalışıyor.

Özellikle Sağlık Bakanı Yaakov Litzman’da koronavirüs tespit edilmesinin ardından Mossad Başkanı Yossi Cohen ve İsrail Ulusal Güvenlik Kurulu Başkanı Meir Ben Shabbat ve Sağlık Bakanlığından üst düzey bazı yetkililer karantinaya gitti. Bu da Mossad ajanlarının dışarından gelen tehditleri göz ardı edip koronavirüsle mücadeleye odaklanmasına neden oldu.

MALZEME İÇİN MOSSAD’A BAŞVURDULAR

Gazetenin haberine göre şubat ayı başlarında İsrail’in en büyük hastanesi Şeba’dan bazı yetkililer solunum cihazı ve diğer malzemelere ihtiyaç duyulduğunu fark etti. Bu süre zarfında hastanenin genel müdürü Prof. Yitşak Kreiss, Mossad Başkanı Yossi Kohen ile ortak bir arkadaşının düzenlediği özel bir etkinlikte bir araya geldi.

Bu görüşmeden sonra Cohen, Mossad’In sağlık sistemine nasıl katkı sağlayabileceğini değerlendirmeye başladı.

Profesör Kreiss, Cohen’e en acil ekipmanların listesini verdi ve Mossad, gereken malzemeleri bulmak için uluslararası ağını etkinleştirmeye başladı.

ÖZEL BÖLÜK BAKANLIĞA TAHSİS EDİLDİ

Mart ayının başında Cohen’in liderliğinde Şeba başta olmak üzere ülke genelinde tıbbi ekipman dağıtımını idare etmek için bir komuta kontrol merkezi kuruldu. Mossad, gizli casusluk ekipmanlarının geliştirildiği Bölük 81’i de bu alanda kullanmaya başladı.

Eski bir subay olan ve orduda cerrah olarak görev yapan Profesör Kreiss, Mossad’ın ekipman sağlama konusunda sağlayacağı katkının çok önemli olduğunu söyledi.

Bir röportajda, "Sadece İsrail’de Şeba hastanesi Mossad’ın yardımını alabildi. Sina Dağı Hastanesinin CIA’den yardım aldığını düşünebiliyor musunuz?" diyerek ABD’nin New York şehrindeki hastaneye atıfta bulundu.

Profesör Kreiss, Mossad memurlarının İsrail tıbbının kuruluşuna nasıl yardımcı olduğunu veya ithal edilen ekipmanların nereden geldiğini kesin olarak söylemeyi reddetti. Ancak Mossad’ın operasyonları hakkında bilgi sahibi olan altı eski vekil ve bir İsrailli yetkiliye göre, Mossad İsrail’in sağlık sistemini bunalmış olabilecek kıtlıkları önlemek için uluslararası temasları kullandı.

İsrail’in tıbbi malzemeleri hangi ülkelerden temin ettiği açıklanmasa da, Kanal 12’ye konuşan bir Mossad yetkilisi, bazı durumlarda teşkilatın diğer ülkelerin önceden sipariş ettiği ürünleri satın aldığını kabul etti.

İSRAİL’DE 11 BİN VAKA TESPİT EDİLDİ, 103 KİŞİ ÖLDÜ

Koronavirüs ülkede görüldüğünde beklentiler büyük bir krizin olacağı yönündeydi, ancak şu ana kadar 11 bin vaka tespit edilirken ölü sayısı 103 oldu. Bu da İsrail’in dünyanın en zorda kalan ülkeleri arasında yer almadığını gösteriyor.

Tel Aviv Üniversitesi’nden Prof. Isaac Ben Israel, pazar günün yayınlanan bir makalesinde, virüsün en yüksek yayılma evresinin geride kaldığını ve iki hafta içinde azalacağını yazdı.

MOSSAD DOSYASI : Gazeteci MOSSAD başkanını orada yakaladı ve röportaj yaptı… Devamında bakın ne oldu…


Gazeteci MOSSAD başkanını orada yakaladı ve röportaj yaptı… Devamında bakın ne oldu…

“MOSSAD” kelimesini, Türk basınında, birçok Türk okurunun duyduğundan eminim. Hatta Benim için de “MOSSAD ajanıdır” diyenler var. Ne yazık ki doğru değil. Olsaydı belki düzenli bir işim ve maaşım olurdu..!

03.04.2020

“MOSSAD” kelimesini, Türk basınında, birçok Türk okurunun duyduğundan eminim. Hatta Benim için de “MOSSAD ajanıdır” diyenler var. Ne yazık ki doğru değil. Olsaydı belki düzenli bir işim ve maaşım olurdu!

Neyse bu tabi ki ayrı bir konu ama MOSSAD bugün dünya çapında patlak ve korona krizinde İsrail tıbbı cihaz araç ve her türlü malzeme temini için kriz masasının başına oturmuş durumda.

Neler yapıyorlar nasıl tıbbi cihazları, maske ve solunum cihazların İsrail’e getiriyorlar kim kiminle bir arada çalışıyor…

Usta Gazeteci ve eski Televizyoncu UVDA TV Programının yapımcısı ve sunucusu MOSSAD Başkanı Yossi Kohen’i yolda çevirip sorular soruyor ve korona kriz masası komutanı ile -ki onlar bu birime savaş masası diyorlar- oldukça ilginç bir nasıl diyeyim adeta sorgulama haberi gerçekleştiriyor.

İlana Dayan’ın haber röportajının Türkçe tercümesi bu yazının altında yer almakta ve videonun kendisi de İbranice olarak burada…

VİDEO LİNK : https://odatv4.com/vid_video.php?id=8HD86

En ilginç kısmı ise İlana Dayan bu programından sonra sorgu için gözaltına alınmadığı gibi tutuklanmadı ve filmin yayınlandığı TV2 kanalı kapatılmadı…

Keyif ve ilgi ile izleyiniz…

İlana Dayan: MOSSAD Başkanı, sizi buradaki kriz odasına giderken yakaladık öyle mi?

Yossi Kohen (Mossad Başkanı): Eh işte öyledir tabii. Hayatımda çok operasyon yönettim. Hayatım boyunca böylesi karmaşık bir operasyonda bulunmamıştım.

İ.D. Gerçekten de bu hayatınızdaki en karmaşık operasyon mudur?

Y.K. Evet öyle…

İ.D. Şayet şimdi tanımlamak istersen sizin merkezi hedefiniz nedir?

Y.K. Daha kötü senaryoların gerektireceği bir donanımla hazırlıklı olmak.

İ.D. Bugün birileri sana solunum cihazı satmaya hazır mı?

Y.K. İşte esas konu budur ve çaba bu konudadır. Ben buna inanıyorum ve cihazlar ülkeye giriş yapacaktır. Bugün dahil. Ve sadece bizim temin edebileceğimize inandığımız şeylerle ve şekilde. Tabii biz derken bizimle beraber olan birçok kurum ile birlikte. Tevazu ile söylemek gerekirse elimizden geleni yapıyoruz.

İ.D. Tel Hashomer Hastanesinin en gizli alanı işte böyle görünüyordu dün. Yüzlerce MOSSAD elemanı burada evvelce örneği olmayan gerçek bir savaş odası yönetiyorlar.

Bu resimde Sayeret Matkal ekibi (Genel Kurmay Başkanlığı komando birimi) yoğun bakım ünitesine adeta baskın yaparak hastalar ile sağlık ekipleri arasında iletişim sistemleri kurmak üzere gelmişler.

Herkes anlamaktadır ki bu kriz Sağlık bakanlığına bir numara büyüktür ve bütün birimlerin desteğine gerek vardır. Şimdi gereken kurtarma gücüdür.

İ.D. Biliyorum ki şimdi söyleyeceklerim klişe gibi duracak biliyoruz ki siz (MOSSAD) günlük işlerinizde bir takım taktikler ve kandırmacalar hatta dümenler ile başarı kazanıyorsunuz.Bazı zamanlarda da bu taktikleri insan hayatı almak için kullanıyorsunuz. Bazen tabii.

Şimdi ise bu taktikler ve dümenleri insan hayatı kurtarmak için kullanıyorsunuz.

H… Gün be gün biz İsrail vatandaşlarının hayatını kurtarıyoruz ve hedefimiz İsrail vatandaşlarının hayatını korumaktır.

İ.D. Yani bu anlamda aynı şeydir diyorsun.

H… Bazen yeteneklerimizi değişik şekillerde kullanmak sorunda kalıyoruz kuşkusuz ve bazen de bu yeteneklerimiz insan hayatı olarak ta karşımıza çıkıyor.

Dr. Eyal Tsimlikman (Tel Hashomer hastanesi Tıp ve Yenilikler bölümü Başhekim yardıımcısı) Sağlık konusu bize biraz yabancıdır. Birçok zaman okulda öğrendiklerimiz ile TIP arasında kalıveriyoruz. Okulda öğrendiklerimiz, staj esnasında gördüklerimiz, değişik çerçevelerde anlatılanlar arasında sıkışıp kalıyoruz ve bu çerçevelerden çıkmakta zorlanıyoruz.

Birden bire çok özel bir birim hatta çok önemli bir kaç birimin birdenbire buraya girdiğini görüyorsunuz. Ve aniden diyorlar ki SINIR YOK. Her şeyi yapmak mümkün. İşte bu şeyler de gerçekleşiveriyor.

İ.D. Günler ve saatler gereksiz yere harcandı, ta ki biri bu mevcut güçlerden yararlanmaya karar verdi.

Onlar buraya sadece geçtiğimiz Pazartesi günü hazır oldular.

GÜNDE KAÇ SAAT BURADASIN

Dr.E.T. Bu 4-5 kişilik bir grup ile başladı. Ve Yenilik bölümünü kullanabilir miyiz dediler. Tabii ki evet dedik. Bir gün sonra geldiler tabii ki çok daha fazla eleman vardı ve sonuç olarak iş’e giriştiler.

İş’e girişen elemanlar müthiş bir güç ve insanüstü kabiliyetler ile karşımızda durdular ve ”NEYE İHTİYACINIZ VAR ” dediler.

İ.D. Günde kaç saat buradasın sen?

H… 16 işe 20 saat arası. Tabii günün yoğunluğuna bağlı.

İ.D. O İsrail Savunma Kuvvetlerinden Seçilmiş Birim Komutan Yardımcısı olarak ayrıldı. Ve MOSSAD’a Operasyon adamı olarak katıldı.

Bugün O Teknoloji Bölüm Başkanı ve son 8 gün boyunca Mossad’ın hastanede kurduğu Kriz masasının komutanıdır.

İ.D. 8 gün evveline kadar sanırım sağlık kontrol kiti ne demekti bilgin bile yoktu.

H… Evet Sağlık Bakanlığı nedir bile bilmiyordum.

İ.D. Ve birçok şeyi de…

H…. Yok bilmiyordum. Solunum cihazı ve solunum makinesi nedir diye de bilmiyordum. Hatta nasıl Oksijen verilir bilmiyordum. Hatta tıbbi yemek nedir diye bilmiyordum. Ben bunun bebek maması Gerber olduğunu sanıyordum. Sonuçta tıbbi yemeğin serum olduğunu ve damardan verildiğini öğrendim.

Ve solunum cihazına bağlı hasta 10 gün bağlı kalırsa ve 3 gün yemek almazsa o açlıktan ölecek, nefessizlikten değil.

OPERASYON KONUSUNDA DÜNYA ŞAMPİYONUYUZ

İ.D. Sorumu mazur görün ama bu biraz da kibirli olmuyor mu bilmediğiniz konularda ve esası tamamen TIP olan bir operasyonu sahiplenmek?

H… Öncelikle bu sadece MOSSAD değil. Sistemin tamamı burada. Milli organizasyonların hepsi işin içinde. Korkunç bir organizasyon mevcut burada.

Bizim yaptığımız Sağlık Bakanlığını kucaklayarak kendilerine demek ki.

İ.D. Ne dediniz biz ne yapmayı biliyoruz?

H…. Biz operasyon konusunda Dünya şampiyonuyuz. Biz karmaşık operasyonları yönetmesini biliyoruz. Bu benim uzun yıllardır yaptığım bir iştir.

Bu bir Caz orkestrası ve çılgınca bir caz orkestrasıdır. Üstelik müzisyenlerinin de ilk kez buluştuğu ve vermeleri gereken bir konser içindeler.

İ.D. Hepimiz bu konserden vazgeçmeye de hazırdık.

H…. Mevcut fiili durum budur. Bu durumla baş’a çıkmak durumundayız. Başarmak zorundayız durumu eleştirmek yerine.

İ.D. Görevin esası gerçekleri söylemek hatta belki de daha az etik bir şekilde ve MOSSAD’ın araçlarını kullanarak burada kurtarılabilecek her hayatı kurtarmak için, hem de bir başkası başkalarının hayatını kurtarmak için alıp götürmeden evvel. Solunum makinelerinden steril maskelere kadar.

SANIRIM RAKAM ÇOK DAHA BÜYÜKTÜR

İ.D. Söyle lütfen doğru bir rakam mı duydum acaba? Çabanız uğraşınız sonucunda Memlekete 130 milyon kadar ürün satın alıp getirmeniz mi gerekiyor?

H..Sanırım rakam çok daha büyüktür. Gerek siyasi iradenin gerekse sağlık bakanlığının senaryolarına göre mesela benim kullandığım bu maske gibi ve her vatandaşın ihtiyacına cevap verebilecek miktarda bulunması gerekmektedir. Ve bu maskeleri uzun zaman kullanmamız gerekecektir. Çünkü bu maskeler hastalığa yakalanma riskini oldukça fazla azaltacaktır.

İ.D. Şimdi baştan alalım demek istiyorsun ki burada yani savaş merkezinde bu ürünleri satın alıp getirebilmek için savaşıyorsunuz. Ve bu durumda Dünya Pazarının tamamı kapalı kimse bir şey satmıyor.

H… Dünya satıyor. Mevcut çatlaklardan. Bizim de bu çatlakları bulmamız lazım.

İ.D. Bu savaşta bu çatlakları bulabilmek için gerektiğinde aslında pek de yol olmayan yollar da kullanmak durumunda mı kalıyorsunuz?

H… Çok küçük bir bölümünde…

İ.D. Yani sen çalıyoruz ama az çalıyoruz diyorsun…

H… Peki evet te diyebiliriz tabii.

İ.D. He he anladım sen çalıyoruz ama az çalıyoruz diyorsun. İhtimal dahilinde midir ki gelecekte bu şirketler de Holdingler de kuruluşlarda uyanacaklar ve bir takım teçhizatlarının kaybolduğunu ve eksik olduğunu görecekler ve nasıl olduğunu anlamayacaklar mı?

H.. Hayır biz bu şekilde çalmıyoruz. Az çalıyoruz demek özel ilişkilerimizi kullanarak mevcut rekabet ortamında başkalarının siparişlerinin önüne geçerek daha çabuk teslimat elde etmektir. Çalmaktaki kastim sıra çalmak çibi bir şeydir.

İ.D. Kanal 2 haberlerinden NİR DVORİ’den duyduğum kadarı ile MOSSAD’ın en korkunç aracılar ile de çalışmak zorunda kaldığından söz ediyor. Kendinizi bulduğunuz ortamlar böyle şeyler mi acaba?

H… Her şey var tabii. Mesela birkaç gün önce bir aracı 10 milyon maskenin Avrupa’da bir fabrikada hazır olduğunu bildirdi. Bu bize biraz sorunlu gibi göründü. Kamyonlarımız bir az sonra Fabrikanın kapısında olacak dedik. Ve anladık ki bu boş bir teklifti. Başka biri de bir uçağın bir ülkede inişte olduğunu ve yükü teslim edebileceğini bildirdi. İnceledik ve baktık ki gerçek değil.

PARASINI VERİP SATIN ALDIĞIMIZ BİR YÜKÜMÜZ AMBARGO YÜZÜNDEN UÇAKTAN İNDİRİLDİ

Sabahtan beri 2000 kadar teklif vardı elimizde. Hepsini incelemek durumundayız. Bazıları gerçekçi değil şarlatanlardı. Bazıları gerçekçi bazıları da çok iyi ama başkaları bizden daha çabuk davranmışlardı bile. Başka bir ülke hükümeti stokları alınmıştı bile.

İ.D. Tıbbi malzeme ve cihaz konusundaki silahlanmanın savaşını teneffüs ettikçe bu savaşın ciddiyeti konusunda ve Dünyada bu mevzusu da herhangi bir Müttefik olmadığını daha iyi anlayabiliyoruz.

H… Avrupa’da kamyonlarımızın bir fabrikanın kapısına geldiği ve başka bir Avrupa ülkesinin…

İ.D. ALMANYA…

H… Başka bir ülke… Bizi zaman ve yükleme farkı ile kazandı. Bir başka olayda ise parasını verip satın aldığımız bir yükümüz ambargo yüzünden uçaktan indirildi ve orada kaldı.

Hem de fiyatlar 4-5 misli artış gösterdi.

İ.D. Sonuç olarak insanoğlunun yapısının neticesi olarak giderek kapanan Dünyada siz ürünleri temin etmeye çalışırken diğerleri de kendileri için uğraşıyorlar.

H… Bütün Dünya kendisi için endişe ediyor ve uğraşıyor. Bu arada fiyatlar da 4-5 misli arttı. Dünya da kapandı.

İ.D. Dünya açılır gibi olduğunda bile mallar birçok kez kapalı olan limanlarda takılı kalıveriyor.

Mossad binlerce ton dezenfektan üretimine yarayacak olan alkol stokuna Hindistan’da el koymasına rağmen alkol neredeyse bir haftadır hareket edebiliyor.

İ.D. Bu ki Başbakan Hindistan Başbakanı ile oldukça yakın ilişkilerde Bizim MOSSAD Başkanı ve Hindistan yetkilileri yakın ilişkideler. Onlar ne diyorlar bize.

H… Her şeyden evvel onlar İsrail ile olan yakın ilişkilerine dayanarak oldukça yardımcı olmaya çaba gösteriyorlar. Bazen onlarında aşmak zorunda oldukları zorluklar mevcut Bürokrasi onlarda da eksik değil. Gümrükler kapalı iken ve elemanlar çalışmıyorken mallara el koyup limanlardan çıkartmak oldukça zordur.

KISA ZAMANDA HEPSİ GELECEK

İ.D. Spesifik olarak konuşmamız gerekirse Hindistan limanlarında takılı olan 700 ton alkol’ün yakında sevk edilebileceği ihtimali mevcut mudur bu söyleyebilir misin?

H.. Ben bugün geçen hafta hatta dün’den de daha iyimserim . Dün gece saat 24.00 sularında yeni mallara el koymaya muvaffak olduk ve kısa zamanda hepsi ülkeye gelecektir.

İ.D. Yetkililerin bize anlattığı kadarı ile bu hafta sonuna kadar 1.500.000 adet N95 tipi maske İsrail’e varmış olacak. Bu maske korona hastalarına bakan sağlık ekiplerinin kullandığı maskelerdir.

700.000 adet ameliyat maskesi, 2.000.000 adet koruyucu tulum ve koruyucu gözlük, çeşitli korona ilaçları ve belki de her şeyden önemlisi 180 adet solunum cihazı yolda.

Burada çalışan herkes bunun savaşın kaderini gerçekleştirecek bir durum olduğunun bilincinde. Hedeflenen Sağlık sisteminin yoğun hasta adedi karşısında çökmesini önlemektir. Durum kötüye gittikçe hastaları solunum makinelerine bağlamak gerekecektir.

Asker yetkili. (Arge birim sorumlusu Gn. M…) Beni en fazla ilgilendiren hastanın ihtiyacı anında ona oksijen verebileceğimiz cihazın hazır bulunmasıdır. Biz tempomuzu yükselttik ve daha fazla çalışıyoruz. Hastanelere sevkiyatı da süratlendirdik.

MOSSAD’IN TAHTASINDA YAZAN RAKAM 1 MİLYON HASTA

İ.D. Ve işte ürkütücü bir senaryo. Belki de tarihi bir senaryo da diyecekler olacaktır İsterik bir beklenti olsa bile MOSSAD’ın silinebilir tahtasında yazan rakam Mayıs sonuna kadar 1.000.000 hasta ve 10.000 solunum makinesine bağlı insanın olacağı beklentisidir.

İ.D. Bu senin de duyduğun rakamlar mı?

H… Evet hatta bunların yolun başında duyduk. Şimdi bu ihtiyaç 7000 solunum cihazı ihtiyacına düştü. V e bu bizim şu anda hazırlandığımız senaryodur.

İ.D. Yani bu da senin satın almak için hedefindir.

H… Evet hedef bu adetleri satın almaktır. Ve bu hedefi tutturacağız.

İ.D. Bu aynı zamanda rezervler ve Filistin Otonomi Yönetimi ihtiyacı da dahil midir?

H…Evet bu mutabakat anlaşmalarımız çerçevesinde Filistin Otonomi Yönetiminin de ihtiyacını kapsamaktadır. Bu rakamın içinde 20% de rezerve vardır.

İ.D. Anlaşılan o ki birileri, buraya geçen hafta pek de olası olmayan yollardan solunum cihazı üretmek için gerekli bilgiler getirebilmiştir. Bu bilgiler büyük miktarlarda solunum cihazı üretimine geçilebilmesini olası kılacaktır. Hem de Mavi Beyaz üretim.

H.. Hedefimiz birkaç hafta içinde yerli üretim yapmaya başlayabilmektir.Bu şekilde de kimseye bağımlı olmayalım.

İ.D. Senin veya MOSSAD Başkanı Yossi Kohen ‘in Başbakan Natanyahu’ya bu krizi atlatmak için örneğinm gömlek üreten bir farikaya talimat verip maske üretmesini talep edebilmeniz mümkünmüdür böyle bir hakkınız var mıdır?

H… Başbakanın talimatı her çabayı harcayın ve sorunu çözmek için gereken her şeyi yapındır.

İ.D. Bu durumu kullanmaya gerek kalmadı sanırım.

H… Henüz bu duruma gelmedik. Burada solunum cihazı üretebilecek 3 fabrikamız var.

İ.D. Kimler yönetecek bu fabrikaları?

H… Bir kısmını yabancı şirketler bir kısmını ise askeri malzeme üreten sanayi tesisleri. Birini de sivil sanayi sektörü.

İ.D. Mevcut durum göz önünde alınarak İsrail’de hafta kaç adet solunum cihazı üretilebilir.

Yaniv Rotem Askeri ARGE birimi Araştırma Başkanı. Biz oldukça büyük miktarlara ulaşmak istiyoruz. Haftada yüzlerce makine üretmek istiyoruz. Biz bunu için çalışıyoruz ama henüz arada değiliz. Bu bizim hedefimizdir.

ONLARCA MAKİNE ELİMİZDE OLACAK

H.. Bu hafta ilk onlarca makine elimizde olacak. İlerleyecek ve büyüyecek ve bu şişenin dar boğazı olmayacaktır.

….. Şu anda birçok değişik kurum ekiplerinin burada nasıl bir arda çalışabileceklerini ve kim kiminle veya kim kim’e karşı nasıl çalışacaklarını tespit etmeye çalışıyorum. Özellilkle RE-USE konusu gündem maddelerimizden biridir. Aslına bakarsanız nereye gelirse her tarafa birden ve birlikte ateş etmeliyiz.

İ.D. Bu odada bulunan herkes gerek MOSSAD elemanları gerek İ.S.K. gerekse Savunma Bakanlığı elemanları gayet iyi anlıyorlar ki bu kriz bizi depolarımız BOŞ iken yakaladı. Savunma sistemleri üretmekte ve geliştirmekte uzman olan Demir Kubbe Mühendisleri bu kez burada acil bir staj geçirerek tıbbi patentler üretmeye başlayacaklar.

Bu ekipler SHIBA hastanesi ekipleri ile maskelerin tekrar kullanılabilmesi için çalışıyorlar.

….. 9 Adet Maskeyi, Laboratuar incelemesine gönderdik. Maskelerin STERİL olup olamayacağını anlamak istedik.

Oz Kohen … Perşembe günü neticeleri aldık ve 9 maskeden birinin mikroplar ile geri döndüğünü gördük.

…. Hangi maskeleri kullandınız

Oz Kohen. N95.

…. Bu sizin de incelediğiniz maskeler galiba

…. Evet biz hemN95 hem de 3 katlı maskeleri inceledik.

Prof. Gili Regev Yohay Zararlılarla temas bölüm başkanı. Benim endişem normal maskeleri, alıp bunları yeniden kullanılır hale getirirken bazı şeyleri bozmuş olma endişemdir. RE-USE.

İ.D. Bir dakika karışmak zorundayım, sizi fazla rahatsız etmeyeceğim. Anlamadığım bir ey var. Nasıl oluyor da siz DEMİR KUBBE savunma sisteminden sağlık maskelerinin yeniden kullanılabilmesi konusuna nasıl atlayabiliyorsunuz? Düşünce tarzı nedir burada ikisi de bir tür savaş aracı mıdır?

….Teknolojik geliştirmelerin arasında fazla fark yoktur aynı süreçtir.

İKİ DAKİKADA KORONA TESTİ

İ.D. Peki bu insanlara verebileceğin getirebileceğin nedir Eninde sonunda bu insanlar aptal değiller. Ve hepsi birer profesyoneldirler. Onların ilerleyebilmesi için onlara verebileceğin nedir?

…. METODOLOJI, çalışma sistemindeki metodoloji 1’den 100’e en çabuk şekilde nasıl çıkılabileceğini, anlatmam gerekecek.

İ.D. Şu anda üzerinde çalıştığın en önemli keskin ve can alıcı konu nedir?

…. İki dakika içinde korona testi.

İ.D. Nasıl çalışıyor bu test?

…. Bizim askeri sahada kullandığımız bir teknoloji mevcut. Ve bu teknolojimiz virüsleri tespit etmek içinde kullanılabileceğimizi inceledik. Tam bu sıralarda bunun ilk denemelerini yapıyoruz. Bu teknolojinin düşündüğümüz neticeyi vermesi halinde koronayı hastanın ağzında tespit edebileceğiz.

İ.D. Ve nasıl işleyecek bu test?

…Hasta veya potansiyel hasta trafikteki alkol ölçer gibi bir alet ile borucuğun içine üfleyecek ve borucuğu çıkartıp masanın üzerinde bulunacak olan bir cihazın yardımı ile test’i yapacak ve birkaç dakika içinde sonucu alacak.

İ.D. Cevap ta corona var veya yok şeklinde olacak öyle mi?

….. Aynen öyle olacak.

İ.D. Bunun ne zaman faaliyette olabileceğini söyleyebilir misin acaba?

…. Beni salı günü tekrar ararsanız söyleyebilirim.

İ.D. Sonraki günü neredeyse görüyorlar. Ve yeni imkânları görüyorlar. Bu yeni düşmanların eski düşmanlar ile olan savaşta nasıl olumlu neticeler verebileceğini de konuşuyorlar.

İ.D. Aslına bakarsan sizin gündelik işinizin yanı sıra İranlıların bugünkü durumu ile karşılaştırıldığında belkide yeni bir umut ve fırsat kapısı diyebilir miyiz?

H… Her şey olabilir tabii ki.

İ.D. Bu soruyu ben soruyorum sen değil. İranlı bir nükleer mühendisinin annesini kurtarmak için neler verebileceğini söyleyebilir misin?

H… Bir şey demedi sadece başını salladı.

İ.D. Ben dedim sen bir şey demedin.

İ.D. Ancak bu en önemli sebep değil bu ekibin iyimser olmasının sebebi değildir.

Ve bana diyebilir misin ki İsrail bu krizi İtalya ve İspanya’nın yaşadıklarını yaşamadan geçireceğini öyleyebilir misin? Hatta Amerika’nın da aynı sorunları yaşadığını söyleyebiliriz.

H… Eminim başlarda çok daha endişeliydim. Şimdi çok daha iyimser ve umutluyum. Eminim ki bunu çok daha farklı ve olumlu şekilde geçireceğiz. Bunu 3-4 gün önce bu kadar emin olarak söyleyemezdim. Ama bugün rahatlıkla söyleyebilirim ki, TIBBI TEÇHİZAT VE KORUNMA ARAÇLARI VE SOLUNUM CİHAZLARI konusunda bir eksiğimiz olmayacaktır.

İ.D. Bütün dünyada mı?

H… İsrail vatandaşlarının bir şeyi eksik olmayacak. Dünya da her şey de çok eksik olacak. İnsanlar bu eksikler yüzünden ölecekler.

İsrail’de insanların ihtiyaçları eksik olmayacak.

İ.D. Bu kriz geçtikten sonra MOSSAD elemanlarının gölgeleri evlerinizi ziyaret edeceklerdir. Soruşturma komisyonlarının doğru tarafında olacaklardır. Ve onlar gelene kadar yapılmayanları konuşacağız.

Çeviri: Rafel Sadi

Odatv.com

PKK ÖRGÜTÜ DOSYASI : PKK’ya MOSSAD görevi


PKK’ya MOSSAD görevi

MOSSAD, PKK/PYD terör örgütüne Filistin liderlerini vurma görevi verdi. Kamışlı’da eğitilen 20 terörist Erbil üzerinden Tel-Aviv’e gönderildi.

İsmail Zelvi / Milat Gazetesi

İsrail-ABD’nin yıllardır Türkiye’ye saldırttığı PKK’ya Filistinlileri vurma görevi verildi. PKK/YPG’li teröristler ‘Yüzyılın ihaneti’ anlaşmasına karşı gelen Filistinlileri öldürmek için kullanılacak. Al-Haber Ajansı’nın haberine göre, Suriye’de İsrail için çalışan PKK’lılardan seçilen 20 kişilik terör ekibi Filistin topraklarına taşınarak Filistinlilere suikast ve öldürme olaylarında Mossad ajanı olarak kullanılacak.

ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’in yardımcısı William Roebuck, Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Semir el Sabhan ile birlikte, PKK’lı teröristlerle pazarlık yaptılar.

İsrail Mossad’ının, PKK/YPG Mossad’ının nüvesini attığı programda başarılı olan 20 terörist Kamışlı’dan Erbil’e, oradan da hava yoluyla Tel Aviv’e götürdü. Teröristlerden üçünün ismi ise deşifre oldu. Ali Muhammed Hasan, Ribar Abdulrezzak Ahmed, Berkhudan Aziz Murad. Teröristler İsrail’e gitmeden önce Kamışlı’da eğitime tabii tutuldular. Eğitime giren 150 terörist arasından seçilen 20 tanesi Tel Aviv’e gönderildi.

Körfez sabotajını PKK mı yaptı?

Öte yandan ABD’nin Suriye özel temsilcisi James Jeffrey’in yardımcısı William Roebuck, Suudi Arabistan Körfez İşleri Bakanı Semir el Sabhan ile birlikte DeirEzzor’da bulunan el-Omar petrol kuyusu bölgesinde YPG karargahında bölücü örgüt yetkilileri ile toplantı yaptı. Toplantının Umman Körfezi’nde Japonya’ya yük taşıyan iki gemiye sabotaj öncesi yapılması dikkat çekti. Yerel kaynaklar. Japon gemilerini vurma görevini, ABD ve Suudlar tarafından PKK’lı teröristlere ihale edildiği konusunu gündeme getirdi.

İsrail’in tehditlerinden korkmuyoruz

Hareketin sözcüsü Hazim Kasım, Gazze’den İsrail’e yönelik roket saldırısının akabinde bazı İsrailli siyasetçilerin yaptığı çağrılarla ilgili açıklamada bulundu.

"İsrailli bazı parti liderlerinin, yapılacak seçimde daha fazla oy almak için savurduğu tehditler, Filistin halkını ve direniş gruplarını korkutamaz." diyen Kasım, Filistin halkının ablukayı kırmak ve onurlu bir yaşam sürme hakkını elde edebilmek için mücadelesine devam edeceğini vurguladı.

Kasım ayrıca hareketin, İsrail-Gazze arasında ateşkesin kalıcı hale getirilmesi ve ablukanın kırılması için ortam hazırlanması konusundaki çalışmalarını ara bulucularla sürdürdüğünü belirtti.

İsrail uçakları Gazze’nin doğusu ile güneyindeki noktalara hava saldırısı düzenlemişti. Saldırı, İsrail yerel basınının, Gazze’den İsrail’in güneyindeki Sderot kentine atılan roketin bir binaya isabet ettiğini duyurmasından birkaç saat sonra gerçekleşmişti.

Roket saldırısının ardından İsrailli siyasetçiler, Hamas liderlerine suikast düzenlenmesi ve Gazze’ye şiddetli karşılık verilmesi çağrısında bulunmuştu.

Mısır, Katar ve BM, bir süredir Filistinli gruplar ile İsrail arasında "Gazze’deki gösterilerin durdurulması karşılığında bölgeye uygulanan ablukanın hafifletilmesine dayanan bir ateşkes sağlanması" için görüşmeler yürütüyordu.

LİBYA SAVAŞI DOSYASI /// ERGÜN DİLER : :LİBYA’DA İSTİHBARAT SAVAŞLARI – CIA-PENTAGON-MİT-DGSE-MOSSAD ORADA !!!!!


ERGÜN DİLER : Savaş masası

MICHAEL D’Andrea…
Geçtiğimiz günlerde yazdım. AFGANİSTAN’da düşürülen uçakta can verdiği notunu da ekledim. CIA için son derece önemli bir isimdi.
Yaklaşık 40 yıl CIA’nın İslam coğrafyasındaki planlarını hazırladı, uyguladı. Kısa bir süre önce de İran Devrim Muhafızları Komutanı Kasım Süleymani’yi infaz etti. Bu operasyon onun son göreviydi.
Çünkü 27 Ocak’ta Afganistan’da vurulan uçakta Michael D’Andrea da vardı. Şimdi aktif kişi Faridah Currimjee D’Andrea oldu.
Buraya kadar olan kısmı zaten bir şekilde paylaştım.
Şimdi biraz daha genişletelim.
AJANLAR dünyasında neler olduğunu anlamaya çalışalım.
Geçtiğimiz gün de altını çizdiğim gibi CIA bilerek bazı yerlere bazı önemli noktaları sızdırıyor. Oraya bakarak ilerleyelim… Çünkü çarşı karışmış durumda. Herkes sahada. Müthiş bir kapışma var…Michael D’Andrea’nın eşi, istihbarat partneri Faridah Currimjee yeni bir dönem başlattı. Libya’dan start verdi.
Michael D’Andrea’nın 1990’lı yıllarda CIA’ye devşirdiği Muhammed Dahlan da yeni patronu Faridah Currimjee ile çalışmaya başladı. Dahlan’a bakacak olursanız son yıllarda her taşın altından çıktığını görürsünüz… Faridah Currimjee, Dahlan’a çok güveniyor. Libya’da etkin gücün Washington olması için Dahlan’ın yetkileri arttırıldı. Yani Libya’da vites yükseltildi… Beklenmeyen gelişme de değildi…
Dikkatle incelediğimiz zaman, Muhammed Dahlan Ortadoğu’da çok aktif. Filistin’e gitmesi riskli olarak görülse de birkaç haftada bir İsrail’in korumasıyla Gazze’de toplantı yapmakta. O gün Michael D’Andrea’nın uçağı vuruldu. Donald Trump da Michael D’Andrea’nın vurulduğu günden sadece 18 saat sonra İsrail için çok önemli olan anlaşmayı açıkladı.
Gazze’de iki grup, bu karara karşı eylem yapmaktan vazgeçti. İşte bu eylemi engelleyen kişi Muhammed Dahlan’dı.
Dahlan, Michael D’Andrea’nın ölümüne bile üzülemeden, GAZZE-Birleşik Arap Emirlikleri arasında mekik dokudu! Ardından Malta’ya, sonra da deniz uçağıyla Sirte Limanı’nın 45 mil açığında bekleyen bir yata gitti.
Kritik nokta zaten YAT’tı…
Gösterişli olan YAT’ın sahibi CIA’ydı. İçinde Michael D’Andrea’nın eşi Faridah Currimjee D’Andrea, 2 Türk general, yine Türkiye’de hakkında tutuklama kararı olan ve kırmızı bültenle aranan Türk işadamı ve New York’ta yaşayan etkili bir Türk bulunuyordu.
Konu elbette Libya oldu.
Yata son katılan isim de Libya’da Amerikan planlarını hayata geçirmek isteyen Halife Hafter oldu. Hafter’in yanında Afganistan ve Irak’ta görev yapmış emekli Amerikalı generaller de vardı.
Yatta kurulan "Savaş Masası" 2020’nin nasıl şekilleneceğini planlıyordu. İKİ TÜRK GENERAL, ARANAN İŞADAMI ve ABD’de etkili bir TÜRK, LİBYA’nın açıklarında TÜRKİYE’ye karşı oluşturulan blokta yer alıyordu… ŞAKA GİBİ DEĞİL Mİ!
Aynı toplantıya 1 Fransız generalin de katılması beklenirken, mazeret bildirmeden gelmedi. ABD tarafı neden gelmediğini hala bilmiyor.
O generalin 1 yıl önce emekli olduğu sanılıyor.
Toplantıya katılmaması, Fransa’nın da bu toplantının ana unsurlarından olduğunu ortaya koymakta. Fransa HAFTER’le görüşse de tam destek vermiyor.
Fransız askeri birlikleri, Sirte’nin doğusundaki Sidra Limanı’ndan sorumlu.
Hafter’e yaklaşık 9 aydır destek veren Fransız birlikleri, şimdi geri adım attı.
Hafter’in tamamen Washington’ın planıyla hareket ettiği gizli değildi.
Ancak Trablus konusunda Fransa’nın desteği önemliydi.
Şimdi Fransa, Hafter konusunda ağır davranmayı seçti. Yattaki toplantıda elbette Fransa’nın desteği de konuşuldu. Burada Faridah Currimjee’nin tavrı belirleyici olacaktı. Faridah Currimjee, Fransa’dan çok Türkiye’ye odaklanılmasını istedi.
Masadaki Türk generaller de Hafter’e her konuda yardımcı olacaklarını söyledi.
Libya’nın önemi her geçen gün daha da artıyor. Sadece ABD değil, Türkiye, Fransa, İngiltere, Rusya, İtalya gibi 30’a yakın ülke Libya’da olmak istiyor. Her ülkenin farklı düşünceleri var. Bu da son derece doğal. Mısır bile Libya’da etkin olmak istiyor.
Ancak Mısır tehlikeli bir oyun içinde. Hem Washington’la karar alacağını açıklıyor hem de Londra ile anlaşmalar yapıyor. Bu nedenle de Trump’ın hışmına uğruyor…
Sisi’nin göreve geldiği günlerde bu durum doğal karşılanabilirdi. Ancak günümüzde bu pek mümkün görünmüyor. Çünkü Amerika Birleşik Devletleri hiçbir konuda ortaklık istemiyor. Tek kutuplu bir dünyanın büyük zararlar vereceğini bilmesine rağmen Pentagon’da alınan bu karar hala geçerli. ABD DERİN DEVLETİ bildiği yoldan ilerliyor. Masada kimseyi görmek de istemiyor…
Amerika Birleşik Devletleri, karşı kutup olarak ÇİN konusunda anlaşmıştı. Ancak bu anlaşma da Coronavirüs’le bitti. İKİ KUTUPTAN GERİYE ABD kaldı…
Yeni bir anlaşma da yakın zamanda mümkün değil. Çin’e yapılan virüs operasyonu Washington’ın tek kutuplu bir dünya kararının da ilanıydı. Çin’in yerine bir ülke şu an için yok. İngiltere’yi ayrı tutsak da gelecekte de bir rakip olması pek muhtemel görünmüyor. En azından durum şimdilik bu… Rusya elbette güçlü bir ülke. Ancak hiçbir zaman, Sovyetler Birliği döneminde bile, iki taraflı kutbun bir parçası değildi.
Sadece öyle lanse edilmişlerdi.
ÇİN Devlet Başkanı Cinping TİME’a kapak oldu. Maskeli bir fotoğrafla… Gideceği söylenmekte. 2020’nin ilk 30 gününde neler oldu neler… "Çin ABD’yi yıkar mı?" sorusuna cevap ararken ‘Çin ne zaman teslim bayrağı çekecek’e geldik… İdlib de Libya da ÇİN’e yapılan saldırıdan ayrı konular değil. Çin, HAFTER’le yakınlaşmasaydı belki CORONAVİRÜS’ü görmeyecektik bile… Kartlar yeniden dağıtılıyor… Bakalım bölgemizde neler değişecek…

MOSSAD DOSYASI /// Mossad için çalışan Mısırlı casusun hikâyesi : HEBA SELİM


Mossad için çalışan Mısırlı casusun hikâyesi : HEBA SELİM

Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat İsrail ile olası barış anlaşması pazarlıklarında bir sonraki adımının ne olacağını düşünürken, Heba Selim adında bir casus, bir Mısır subayını baştan çıkarıp gizli bilgileri elde ederek İsrail’in Mısır’ı Yom Kipur Savaşında yenmesini sağlamaya çalışıyordu.

Heba Selim son sözlerinde Rifat Osman Gabriel adlı generale barış için çalıştığını söylüyordu: “Casus değilim, insan ırkını yıkımdan korumak için çalışıyorum.”

Heba Selim’in ilk yılları

İstihbarat hizmetlerinde çalışan çoğu insanda olduğu gibi Heba Selim’in de hayat hikâyesinde boşluklar veya uydurulmuş kısımlar bulunuyor. Yine de Kahire’de üst sınıf bir mahallede yaşadığına ve Ain Shams Üniversitesinde Fransızca okuduğuna inanılıyor.

Muhafazakâr yaşam biçiminden sıkılan Selim üniversitede Fransızca bölüm başkanının yardımı ile Paris’teki Sorbonne Üniversitesine geçiş yapar. Mısır İstihbarat Servisinde çalışan General Rifat Osman Gabriel’a göre, Selim bu esnada Polonyalı Yahudi bir kadının evindeki parti davetini kabul eder ve orada Mossad ile ilk kez temasta bulunur.

Partideyken Selim Yahudi arkadaşlarına savaştan nefret ettiğini ve bölgede barışın hakim olmasını dilediğini söyler. Bir arkadaş ziyaretinde ise demokratik bir şekilde yönetilen İsrail’in modern şehir hayatının gözler önüne serildiği bir video izler. Fransız Yahudi gençleriyle buluşmalarını sıklaştıran Selim sonunda Mossad için çalışarak İsrail’e hizmet etmeye karar verir.

Askeri sırlar sızmaya başlıyor

Mossad ajanı ile bir konuşmalarında Selim, Yarbay Faruk el-Feki ile tanışıklığından bahseder; yarbayın kendisine deli gibi aşık olduğundan emindir. Daha sonra Selim’in nişanlısı olacak el-Feki de bir zaman sonra Mossad tarafından işe alınır. İkili bundan böyle birlikte çalışacak; İsrail’e Mısır’ın askeri sırlarını sızdıracaktır.

Çift Mısır’ın Maadi şehrine yerleşir. Selim el-Feki’ye görünmez mürekkep ile mektup yazmayı öğretir. Paris üzerinden yapılan mektuplaşmalarda, el-Feki misil rampalarının yerini gösteren haritaları ve dokümanları paylaşır, Rusya’dan gelen yeni misil sistemlerinin önemini vurgular.

Yom Kipur Savaşında, Selim’in sağladığı istihbarat ile İsrail Mısır ordusuna büyük kayıplar verdirmiş, Mısır’ın füze uçaklarının üslerini bir bir bombalamıştı. İsrail’in bu üsleri vuruştaki hatasızlığı karşısında Mısır tarafı içlerinde muhbirler olabileceğinden neredeyse emin olur.

General Rifat Osman Gabriel bu muhbirleri bulmanın kolay olmadığını anlatır, fakat bilgi sızdıranların kurmay başkanları arasından ve tüm ordunun askeri operasyon toplantılarına katılanlar arasından olduğu bilinmektedir.

İlk önce el-Feki görünmez mürekkeple yolladığı mektupların ortaya çıkmasından sonra tutuklanır. Sonrasında el-Feki onu Mossad’ın emriyle Heba Selim’in işe aldığını itiraf eder. Mısır Devlet Başkanı Enver Sedat Selim’in derhal tutuklanıp idam edilmesini ister, ona göre Selim’in bu ihaneti ortaya çıkarılmasaydı Mısır güçleri henüz savaşın ilk saatlerinde İsrail tarafından bertaraf edilebilirdi.

Son günleri

General Gabriel Libya hükümeti ile işbirliği yapar. Selim’in babası Trablusgarp’tadır ve görünüşte hastadır. Selim babasını ziyarete gider. Orada hemen tutuklanan Selim Kahire’ye getirilir. Yolculuk sırasında öfke krizine giren Selim uluslararası kurumlar tarafından kollandığını ve Devlet Başkanı Sedat’a devlet başkanı affı için başvuracağını ve Enver Sedat’ın eşi Cihan Sedat’a Kadınlar Yüksek Şurası aracılığıyla mektup yazacağını söyledi. Hapishanedeyken Selim garip davranışlarda bulundu, dekorasyon işleriyle ilgilendi, peruklar giydi, odasına Paris’ten gelen parfümler sıktı; her an salıverileceğine inancı tamdı.

Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Sedat’tan onu ve el-Feki’yi affetmesini istedi, fakat yanıt olumsuzdu. El-Feki idam mangası tarafından vuruldu, Selim ise asılarak idam edildi.

İsrail Başbakanı Golda Meir’in, İsrail liderlerinden daha sadık olduğuna inandığı Selim’in ölümünün ardından ağladığı söylenir.

Heba Selim’in hikayesini anlatan Al sood ila al haweya- Uçuruma tırmanış filmden bir kare. Mısır sinema tarihinin en ünlü cümlelerinden ‘Ve burası da Mısır, Abla’ istihbarat memurunun Libya’dan uçağa bindirdiği Heba Selim’e Mısır piramitlerini ve Nil nehrini gösterirken söylediği sözler.

MOSSAD DOSYASI /// Eski Mossad şefinden şok iddia : Humeyni’ye suikast teklifi !!!


Eski Mossad şefinden şok iddia : Humeyni’ye suikast teklifi !!!

Mossad’ın eski Tahran istasyon şefi Eliezer Tsafrir,, İran Şahı Pehlevi’den gelen Humeyni’ye sürgünde bulunduğu Paris’te suikast düzenlenmesi talebinin Tel Aviv tarafından reddedildiğini açıkladı.

Sputnik’te yer alan habere göre, İsrail’in eski ünlü casuslarından Eliezer Tsafrir, geçmişte Mossad istasyon şefi olduğu İran’daki İslam devrimi yıldönümü törenlerini bugün ekrandan takip etmesi öncesi açıklamalarda bulundu.

1948 yılında kurulan İsrail’i nüfusunun çoğunluğu Müslüman ülkeler içinden Türkiye’den sonra İran’ın tanıdığını hatırlatan Eliezer Tsafrir, “İsrail için İran dünyada ikinci en önemli müttefikti. Şah Rıza Pehlevi’nin son yılında İran’da 1300 İsrailli çalışıyordu” dedi.

1978 YILINDA YAŞANAN OLAYLAR

1978’de İran’daki karışıklığa rağmen, The New York Times gazetesinin Şah rejiminin devrilmesinin 15 yıl alacağı tahmininde bulunduğunu, Mossad ve Şah’ın gizli servislerinin de benzer görüşlerde olduğunu aktaran Tsafrir, ancak Kasım 1978’de muazzam protestoların patlak verdiğini, mitinglerden birinin protestocuların İsrail havayolu El Al’ın ofisini basıp ateşe vermesiyle sonuçlandığını, ofistekilerin linç edilme korkusuyla damdan atladığını anlattı.

Eski Mossad casusu, “Gelip kurtarmaları ve kızgın kalabalığı dağıtmaları 5 saat aldı. O zaman anladık ki, kendi göbeğimizi kendimiz kesmemiz lazım” dedi. Tsafrir’in Tel Aviv’i arayıp üstlerine olanları anlatması üzerine İsrail tüm vatandaşlarını İran’dan çıkarmak için üç uçak gönderdi ve Mossad istasyon şefini her şeyin yolunda gitmesini sağlamakla görevlendirdi.

“ŞAH’IN KİŞİSEL TALEBİ: HUMEYNİ’YE SUİKAST”

Bu noktada İsrail’in İran’la ilişkilerin dönüşü olmayan noktaya vardığını anladığını, Şah’ın da ülkenin saptığı rotayı fark ettiğini belirten Tsafrir, şunları söyledi:

* Aralık ayında üst düzey bir yetkili bana yanaştı ve Şah’ın kişisel talebini iletti. Şah, Mossad’ın Ayetullah Humeyni’ye Paris’te suikast düzenlemeye istekli olup olmadığını öğrenmek istiyordu.

* Hemen Tel Aviv’i arayıp talepten haberdar ettim, ama gönülsüz bir ‘hayır’ yanıtı aldım. Bana ‘İsrail’in dünyanın polisi olmadığı’ söylendi.

“ORTADAN KALDIRSAYDIK DÜNYA BİZE KARŞI OLURDU”

Bugünden baktığında, Tel Aviv’den o kararın gelmesinden pişmanlık duymadığını ifade eden Tsafrir, açıklamasının devamında şu ifadeleri kullandı:

“O zaman Humeyni’yi ortadan kaldırsaydık, tüm dünya bize karşı olurdu ve uluslararası toplum bizim onları büyük bir felaketten kurtardığımız anlayışına hiçbir zaman varmazdı. Felaketin büyüklüğünü şimdi anlıyorlar.”

“NÜFUSUN YÜZDE 80’İ REJİMDEN BEZMİŞ”

İran’daki teolojik yönetiminin bir gün gelip sona ereceğini söyleyen eski İsrail casusu, “Nüfusun yüzde 80’ini rejimin onlara dayattığı kısıtlamalardan bezmiş gençler oluşturuyor. Kot giyip ruj sürmek, harem-selamlıktan kurtulmak ve hepsinden önemlisi haklarını geri kazanmak istiyorlar” dedi.

İSLAM DÜNYASI /// MUHAMMED BİNİCİ : CIA ve MOSSAD’ın İslam Dünyasını Çatıştırmak İçin SÜNNİ-Şİİ Hurafeleri Kullanma Şekilleri


MUHAMMED BİNİCİ : CIA ve MOSSAD’ın İslam Dünyasını Çatıştırmak İçin SÜNNİ-Şİİ Hurafeleri Kullanma Şekilleri

Konuya girmeden önce Şii ve Sünni çatışmasına sebep olan unsurları önce sıralayalım:

  1. Tahran’da 500 bin İran’lı Sünni yaşıyor. Bayram ve Cuma namazı kılacakları Sünni bir camileri yoktur.
  2. İran’da Ehl-i Sünnet tabii Müslüman asla bir memuriyete getirilmez.
  3. Son 20 Yıl içinde Türkiye’de yüzlerce Şii Camii yapıldı.
  4. Irak işgal edildikten sonra Şiiler Ebu Hanife Camii ve medreselerini yıktılar.
  5. Suriye’de Sünni Müslümanları öldüren Esad’a Şiiler destek veriyorlar
  6. Hz. Ömer’i hançerleyerek öldüren İran’lı Mecusi Ebu Lü-lü’yü kahraman ilan ettiler. İran Lü-lü’ye devlet eli ile türbe yaptı. Ve bu türbe en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor.
  7. Şia Caferi mezhebine göre 3 vakit namaz kılar.
  8. Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te değil semada olduğuna inanırlar. Şia’ya göre Kudüs ve Mescd-i Aksa’nın kıymeti yoktur.
  9. Filistinliler Şia mezhebini benimsemediği sürece Yahudilerden bir farkı yoktur.
  10. Hz. Peygamberi Hayber’de zehirleyen Yahudi bir kadın değil, Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir zehirlemiştir. Namazlarda bu iki halifeye beddua ederler.
  11. İran Şia’sı Kudüs’ün iki fatihi Hz. Ömer ve Selahattin Eyyubi’yi Müslümanların katili olarak söylerler.
  12. İmamı Rabbani buyurmuştur ki; “Ehli Sünnet için bir Şia Frenk kâfirinden daha zararlıdır”

Yukarıda 12 Madde olarak saydığımız iddialar çeşitli internet sitelerinde sosyal medya platformlarında, mobil mesaj platformlarında yayınlanmaktadır.

İki mezhep arasındaki çatışma unsurlarını; bu zamanda ve bu içerikte kim planlayıp yayınlamaktadır? 1400 sene önce olduğu öne sürülen hadiseler neden bugün kaşınmaktadır?

İtikadı konular tartışmayla, istişareyle, uzlaşmayla çözümlenmesi mümkünken neden çatışma kronik hale getirilmektedir? Neden Uzlaşma, konuşma ve anlaşma yollarının önün set çekilmektedir? İmam’ı Rabbani “Ehli Sünnet için bir Şia Frenk kâfirinden daha zararlıdır” sözünü nerede? Ne zaman söylemiş? Ya da hangi kitabında yazmıştır? Bu aslı astarı olmayan söylentiler bu gün neden sıkça tekrar edilmekte ve insanların kafası karıştırılmaktadır.

“Filistinliler Şia mezhebini benimsemediği sürece Yahudilerden bir farkı yoktur” rivayetinin kaynağı nedir? Hangi Şii söylemiştir? Ne zaman ve nerede söylemiştir? Bu işin aslı astarı nedir? Geçtiğimiz günlerde ABD’nin öldürdüğü İran’lı Devrim Muhafızları Komutanı Süleyman Kasımi’nin kumanda ettiği birliğin adı “Kudüs Güçleri” ismini nasıl açıklayacağız? Gerçi Kasımi’nin kumanda ettiği Kudüs Güçleri İsrail’e bir tek mermi sıkmamıştır. Bir tek Yahudi öldürmemiştir. Ancak İran halkını aldatmak için bu ismin bilinçli olarak verildiğini söylenebilir. Ayrıca İran Halkı’nın Filistinlilerin Şia mezhebini benimsemelerine ihtiyaç olmadan Yahudi zulmünden kurtulmaları gerektiği için çaba harcadığını birliklerine verdiği isimden anlıyoruz. İran halkı Filistin halkının bu zulümden kurtulmasına inanmaktadır. Bu yüzden bu birliklere “Kudüs Güçleri” adı verilmiştir. Filistinlilerin Yahudilerden daha aşağı olduğunu söyleyen bir tek Şii bir tek Caferi bulamazsınız! Bu absürt fikir nereden çıkmıştır?

İtikâdi olarak hiçbir Şii Mescid-i Aksa’nın semada olduğuna inanmaz. Hz. Peygamber’de Miraca çıkarken Mescid-i Aksa’dan çıkmış olması Şii mezhebini benimseyenlere manevi değeri yüksek ulvi duygular vermiş olabilir. Bu düşünceye de itiraz edilemez.

İran Hz. Ömer devrinde zapt edildikten sonra iktidarı kaybeden Mecusilerin ona kin tutması ağır iftiralarda bulunması mümkündür. Halen Pers milliyetçiliği yapan gizli Mecusilerin, Zerdüştlerin böyle düşünmesi tabii karşılanmalıdır. Tarihte hiçbir din ve mezhep tamamen silinmez ve yok olmaz. Dolayasıyla bu tür yanlış düşünce ve itikatları savunanları İran Halkının bütününe mal edemeyiz. Ve bütün İran halkı ebu Lü-lü’nün peşinde gidiyor diyemeyiz.

Gelelim Hz. Peygamberi Hz. Ömer ve Hz Bekir zehirlediği meseleye; bu anlatım tamamen iftiradır. İran halkının böyle bir fikri olduğu kanaatinde değilim. En sahih rivayetlerden biliyoruz ki; Hz Peygamber Hayber savaşından sonra Yahudi kadının getirdiği zehirli et ile zehirlenmiştir. Suç Yahudilerin üzerindeyken suçu sahabenin üzerine atmak ve İslam içi çatışmayı hızlandırmak için bilinçli olarak servis edilmiş bir istihbarat çalışması ve iftiradır.

Sünniler İran’da memuriyete getirilmiyor. Sünnilerin cami yapmasına izin verilmiyor. Irak’ta Ebu Hanife Camii ve medreselerini Şiiler yıktı. Gibi söylemler bir yönü ile teferruat, diğer yönü ile ABD kışkırtması-izni olmadan yapılabilir mi? 1991’de Guam’a Adasında yetiştirdikleri ajanların Irak’ta olduğunu bütün Dünya bilmektedir. Bu faaliyetlerin, bu kışkırtmaların ve bölgede çıkartılan dedikoduların bu oluşumlarda hiç mi rolü yoktur?

Bu gün Türkiye’de Sünnilerin bile en az %70’i namaz kılmamaktadır. Kılanlarında çoğu Cumadan Cumaya namaza gitmektedir. Caferi mezhebinin üç vakit namaz kılması neden namaz kılmayan bu kesimin diline pelesenk ediliyor? Neden tüm platformlar kullanarak servis ediliyor? Ya da Cumadan Cumaya namaz kılan ve hiç kılmayan bu kesimi Caferilerin 3 vakit namaz kılması niçin bu kadar ilgilendiriyor anlamış değilim.

Sonuç:

  • 12 madde de sıraladığımız hususları şöyle bir tekrar gözden geçirdiğimizde; bu istihbarat faaliyetleri, çıkartılan iftira ve dedikoduların tek bir merkeze hizmet ettiği görülmektedir.

İslam içi Sünni ve Şii çatışması çıkartılarak İslam Âleminin bir araya gelmesinin önüne geçilmek istenmektedir.

  • Hangi Sünni Ebu Lü-Lü ismini duymuştur. Hangi Şii Mescidi Aksanın gökte olduğunu söylemiştir. Hangi Müslüman diğer İslam Mezhepleri hakkında teferruatlı bir bilgiye sahiptir. Hangi Şii Selahaddin Eyyubi’yi düşman saymaktadır. Bu suallerin cevabı yoktur. Bu faaliyetler çamur at izi kalsın kabilinden sürdürülen örtülü istihbarat faaliyetlerindendir.

Sorular, oluşumlar, iftiharalar, dedikodular kafamızı karıştırdığında tek bir çıkış yolu vardır. “Bu iş kime yaramıştır” sorusunu sormak ve öngörü fenerimizi yakmamız gerekmektedir.

Selam ve Dua ile Allah’a Emanet Olunuz.

MUHAMMED BİNİCİ

İSLAM DÜNYASI DOSYASI /// Muhammet Binici : CIA ve MOSSAD’ın İslam dünyasını çatıştırmak için Sünni-Şii hurafeleri kullanma şekilleri


Muhammet Binici : CIA ve MOSSAD’ın İslam dünyasını çatıştırmak için Sünni-Şii hurafeleri kullanma şekilleri

26 Ocak 2020

CIA ve MOSSAD’ın İslam Dünyasını Çatıştırmak İçin SÜNNİ-Şİİ Hurafeleri Kullanma Şekilleri

Konuya girmeden önce Şii ve Sünni çatışmasına sebep olan unsurları önce sıralayalım:

  1. Tahran’da 500 bin İran’lı Sünni yaşıyor. Bayram ve Cuma namazı kılacakları Sünni bir camileri yoktur.
  2. İran’da Ehl-i Sünnet tabii Müslüman asla bir memuriyete getirilmez.
  3. Son 20 Yıl içinde Türkiye’de yüzlerce Şii Camii yapıldı.
  4. Irak işgal edildikten sonra Şiiler Ebu Hanife Camii ve medreselerini yıktılar.
  5. Suriye’de Sünni Müslümanları öldüren Esad’a Şiiler destek veriyorlar
  6. Hz. Ömer’i hançerleyerek öldüren İran’lı Mecusi Ebu Lü-lü’yü kahraman ilan ettiler. İran Lü-lü’ye devlet eli ile türbe yaptı. Ve bu türbe en çok ziyaret edilen yerlerin başında geliyor.
  7. Şia Caferi mezhebine göre 3 vakit namaz kılar.
  8. Mescid-i Aksa’nın Kudüs’te değil semada olduğuna inanırlar. Şia’ya göre Kudüs ve Mescd-i Aksa’nın kıymeti yoktur.
  9. Filistinliler Şia mezhebini benimsemediği sürece Yahudilerden bir farkı yoktur.
  10. Hz. Peygamberi Hayber’de zehirleyen Yahudi bir kadın değil, Hz. Ömer ve Hz. Ebu Bekir zehirlemiştir. Namazlarda bu iki halifeye beddua ederler.
  11. İran Şia’sı Kudüs’ün iki fatihi Hz. Ömer ve Selahattin Eyyubi’yi Müslümanların katili olarak söylerler.
  12. İmamı Rabbani buyurmuştur ki; “Ehli Sünnet için bir Şia Frenk kâfirinden daha zararlıdır”

Yukarıda 12 Madde olarak saydığımız iddialar çeşitli internet sitelerinde sosyal medya platformlarında, mobil mesaj platformlarında yayınlanmaktadır.

İki mezhep arasındaki çatışma unsurlarını; bu zamanda ve bu içerikte kim planlayıp yayınlamaktadır? 1400 sene önce olduğu öne sürülen hadiseler neden bugün kaşınmaktadır?

İtikadı konular tartışmayla, istişareyle, uzlaşmayla çözümlenmesi mümkünken neden çatışma kronik hale getirilmektedir? Neden Uzlaşma, konuşma ve anlaşma yollarının önün set çekilmektedir? İmam’ı Rabbani “Ehli Sünnet için bir Şia Frenk kâfirinden daha zararlıdır” sözünü nerede? Ne zaman söylemiş? Ya da hangi kitabında yazmıştır? Bu aslı astarı olmayan söylentiler bu gün neden sıkça tekrar edilmekte ve insanların kafası karıştırılmaktadır.

“Filistinliler Şia mezhebini benimsemediği sürece Yahudilerden bir farkı yoktur” rivayetinin kaynağı nedir? Hangi Şii söylemiştir? Ne zaman ve nerede söylemiştir? Bu işin aslı astarı nedir? Geçtiğimiz günlerde ABD’nin öldürdüğü İran’lı Devrim Muhafızları Komutanı Süleyman Kasımi’nin kumanda ettiği birliğin adı “Kudüs Güçleri” ismini nasıl açıklayacağız? Gerçi Kasımi’nin kumanda ettiği Kudüs Güçleri İsrail’e bir tek mermi sıkmamıştır. Bir tek Yahudi öldürmemiştir. Ancak İran halkını aldatmak için bu ismin bilinçli olarak verildiği söylenebilir. Ayrıca İran Halkı’nın Filistinlilerin Şia mezhebini benimsemelerine ihtiyaç olmadan Yahudi zulmünden kurtulmaları gerektiği için çaba harcadığını birliklerine verdiği isimden anlıyoruz. İran halkı Filistin halkının bu zulümden kurtulmasına inanmaktadır. Bu yüzden bu birliklere “Kudüs Güçleri” adı verilmiştir. Filistinlilerin Yahudilerden daha aşağı olduğunu söyleyen bir tek Şii bir tek Caferi bulamazsınız! Bu absürt fikir nereden çıkmıştır?

İtikâdi olarak hiçbir Şii Mescid-i Aksa’nın semada olduğuna inanmaz. Hz. Peygamber’de Miraca çıkarken Mescid-i Aksa’dan çıkmış olması Şii mezhebini benimseyenlere manevi değeri yüksek ulvi duygular vermiş olabilir. Bu düşünceye de itiraz edilemez.

İran Hz. Ömer devrinde zapt edildikten sonra iktidarı kaybeden Mecusilerin ona kin tutması ağır iftiralarda bulunması mümkündür. Halen Pers milliyetçiliği yapan gizli Mecusilerin, Zerdüştlerin böyle düşünmesi tabii karşılanmalıdır. Tarihte hiçbir din ve mezhep tamamen silinmez ve yok olmaz. Dolayasıyla bu tür yanlış düşünce ve itikatları savunanları İran Halkının bütününe mal edemeyiz. Ve bütün İran halkı ebu Lü-lü’nün peşinde gidiyor diyemeyiz.

Gelelim Hz. Peygamberi Hz. Ömer ve Hz Bekir zehirlediği meseleye; bu anlatım tamamen iftiradır. İran halkının böyle bir fikri olduğu kanaatinde değilim. En sahih rivayetlerden biliyoruz ki; Hz Peygamber Hayber savaşından sonra Yahudi kadının getirdiği zehirli et ile zehirlenmiştir. Suç Yahudilerin üzerindeyken suçu sahabenin üzerine atmak ve İslam içi çatışmayı hızlandırmak için bilinçli olarak servis edilmiş bir istihbarat çalışması ve iftiradır.

Sünniler İran’da memuriyete getirilmiyor. Sünnilerin cami yapmasına izin verilmiyor. Irak’ta Ebu Hanife Camii ve medreselerini Şiiler yıktı. Gibi söylemler bir yönü ile teferruat, diğer yönü ile ABD kışkırtması-izni olmadan yapılabilir mi? 1991’de Guam’a Adasında yetiştirdikleri ajanların Irak’ta olduğunu bütün Dünya bilmektedir. Bu faaliyetlerin, bu kışkırtmaların ve bölgede çıkartılan dedikoduların bu oluşumlarda hiç mi rolü yoktur?

Bu gün Türkiye’de Sünnilerin bile en az %70’i namaz kılmamaktadır. Kılanlarında çoğu Cumadan Cumaya namaza gitmektedir. Caferi mezhebinin üç vakit namaz kılması neden namaz kılmayan bu kesimin diline pelesenk ediliyor? Neden tüm platformlar kullanarak servis ediliyor? Ya da Cumadan Cumaya namaz kılan ve hiç kılmayan bu kesimi Caferilerin 3 vakit namaz kılması niçin bu kadar ilgilendiriyor anlamış değilim.

Sonuç:

  • 12 madde de sıraladığımız hususları şöyle bir tekrar gözden geçirdiğimizde; bu istihbarat faaliyetleri, çıkartılan iftira ve dedikoduların tek bir merkeze hizmet ettiği görülmektedir.

İslam içi Sünni ve Şii çatışması çıkartılarak İslam Âleminin bir araya gelmesinin önüne geçilmek istenmektedir.

  • Hangi Sünni Ebu LüLü ismini duymuştur. Hangi Şii Mescidi Aksanın gökte olduğunu söylemiştir. Hangi Müslüman diğer İslam Mezhepleri hakkında teferruatlı bir bilgiye sahiptir. Hangi Şii Selahaddin Eyyubi’yi düşman saymaktadır. Bu suallerin cevabı yoktur. Bu faaliyetler çamur at izi kalsın kabilinden sürdürülen örtülü istihbarat faaliyetlerindendir.

Sorular, oluşumlar, iftiharalar, dedikodular kafamızı karıştırdığında tek bir çıkış yolu vardır. “Bu iş kime yaramıştır” sorusunu sormak ve öngörü fenerimizi yakmamız gerekmektedir.

Selam ve Dua ile Allah’a Emanet Olunuz.

MOSSAD (İSRAİL DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ) DOSYASI : İSRAİL DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ MOSSAD HAKKINDA 8 ADET DOKUMAN 2 ADET VİDEO


İSRAİL DIŞ İSTİHBARAT SERVİSİ MOSSAD HAKKINDA 8 ADET DOKUMAN 2 ADET VİDEO

  1. MİT ile Mossad işbirliği – Güncel haberler.pdf
  2. Mossad – Vikipedi.pdf
  3. MOSSAD Ajanlarının Suikastleri.pdf
  4. MOSSAD DOSYASI _ İSRAİL GİZLİ SERVİSİ “MOSSAD” NASIL ELEMAN ALIR – NASIL ÇALIŞIR.pdf
  5. Mossad Kayıt Sitesi.pdf
  6. MOSSAD’ın Bugüne Kadar Amerika, Avrupa ve Orta Doğu’da Gerçekleştirdiği Operasyonlar.pdf
  7. Mossad’ın gizli operasyonlar için yönettiği sahte tatil köyünün hikâyesi.pdf
  8. Netanyahu’yu çılgına çeviren Türk ajan !!.pdf
  9. VİDEO : MOSSAD SUİKASTLERİNİ ANLATIYOR !!!!

10.VİDEO : The Mossad: Inside the Missions of Israel’s Elite Spy Agency

DOKUMANLARI BURADAN İNDİREBİLİRSİNİZ.

MOSSAD DOSYASI : MOSSAD’ın sitesinde çarpıcı iddia !!!!


MOSSAD’ın sitesinde çarpıcı iddia !!!!

Türkiye’nin Libya’da Ulusal Mutabak Hükümeti ile imzaladığı kıta sahanlığı anlaşması Amerika Birleşik Devletleri ve Avrupa Birliği tarafından "provakatif bir girişim" diye nitelenirken, İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’a yakın internet sitesinde çarpıcı bir iddiaya yer verildi.

İsrail istihbarat teşkilatı MOSSAD’a yakınlığıyla bilinen "DebkaFile" internet sitesinde Türkiye ile ilgili çarpıcı iddialara yer verildi.

Site, Mısır tanklarının 19 Aralık Perşembe günü Türkiye’nin Libya’ya herhangi bir "müdahalesini" önlemek maksadıyla 19 Aralık Perşembe günü Libya’ya ulaştığını iddia etti.

LİBYA EMRİNİ BİZZAT SİSİ VERDİ

İstihbarat kaynaklarına dayandırılan haberde, sevkiyatın bizzat Mısır lideri Sisi tarafından emredilmiş olduğu belirtilirken, ayrıca Mısır’a ait hava filosunun bir kısmının da hazır bekletildiği aktarıldı.

Sisi’nin bu hamlesinin, Adalet ve Kalkınma Partisi (AKP) lideri ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a bir cevap olarak görüldüğünü kaydetti.

Türkiye’nin Libya’ya asker göndermesi halinde Mısır hava kuvvetlerinin Türkiye’ye karşı bir restleşme için devreye gireceği iddia edildi.

LİBYA KARASULARINDA SEYREDEN BİR GEMİYE EL KONULDU

Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti ile Türkiye arasında imzalanan kıta sahanlığı mutabakatı Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) kabul edilmesinden saatler sonra Akdeniz’de bir Türk gemisine el konuldu.

Türkiye’nin 27 Kasım’da Libya ile imzaladığı Münhasır Ekonomik Bölge Muhtırası, Doğu Akdeniz’de tansiyonu yükseltti.

Libya’da Tobruk merkezli Halife Hafter güçleri, içerisinde Türkiye vatandaşlarının olduğu ve Grenada bayrağı taşıyan bir geminin ele geçirildiğine dair video görüntülerini yayınlandı.

Rasulhilal Limanı açıklarında el konulan kargo gemisin taşıdığı yükün inceleneceği ifade edildi.

DONANMA KOMUTANI: TÜRK GEMİLERİNİ BATIRACAĞIM

Hafter’e bağlı deniz kuvvetlerinden yapılan açıklamada, "Türkiye ile Mutabakat Hükümeti arasında varılan anlaşma kapsamında çizilen deniz sınırları içerisinde devriye yapan güvenlik güçleri tarafından Libya karasularında seyreden bir gemiye el konulmuştur." denildi.

Hafter güçleri 3 gemiciye ait olduğunu iddia ettiği Türkiye pasaportlarının fotoğrafını yayımladı.

Hafter güçlerine bağlı donanmanın komutanı Farac el Mehdevi, geçen hafta Türk gemilerini tehdit etmiş, "Gerekli emri aldım, keşif gemileri yaklaşırsa benim yapacağım şey onları kendim batırmak olacak. Bu talimatı General Hafter’den aldım." demişti.