EGE ADALARI SORUNU DOSYASI /// MEHMET ASAL : YUNANISTAN’A BIRAKILAN ADALARIN KARASUYU YOKTUR, DİĞER EGE KARA SULARI İSE 3 MİLDİR


MEHMET ASAL : YUNANISTAN’A BIRAKILAN ADALARIN KARASUYU YOKTUR, DİĞER EGE KARASULARI İSE 3 MİLDİR.

28. Haz, 2020

50 yıldan bu yana bu konular ve sorunlarla iç içeyim. Deniz Kuvvetlerimizde Antlaşmalar Şube Müdürü olarak 3 yıl ve Washington’da da Deniz Ataşesi olarak 3 yıl görev yaptım.

Deniz Kuvvetleri üniformasını 30 yıl taşıdım. Uluslararası 30’ dan fazla Konferans ve Antlaşma görüşmelerine, kimine Türkiye’yi kimine de Deniz Kuvvetleri Komutanlığımızı temsilen katıldım.

En son kendi isteğim ile istifa ederek ayrıldığım 28 Şubat 1997 tarihinde ise Deniz Kuvvetleri komutanlığı Genel Sekreteri idim.

Burada sizlere genel incelemenin veya etüdün bölümleri olan; Mesele, Meseleyi Etkileyen Olaylar, İnceleme, Netice ve Teklifler gibi bir sıra takip edip sizleri sıkmayacağım. Doğrudan girerek, konuyu Öz ve Anlaşılır biçimde ele alacak, daha derine girmek isteyenler için ise sonrasında bazı detaylı bilgiler vereceğim. Çünkü bir özdeyiş vardır. “Arif’e tarif gerekmez”

Ege Denizinde yer alan adaların hukuk statüsü esas olarak,

30 Mayıs 1913 Londra,

14 Kasım 1913 Atina,

24 Temmuz 1923 Lozan,

1936 Montrö Sözleşmesi,

1947 Paris Antlaşması ile belirlenmiştir.1912-1947 yılları arasında çeşitli Antlaşmalarla Yunanistan’a bırakılan;

  • Boğaz Önü Adaları, (Taşoz, Limni, Semadirek)
  • Doğu Ege Adaları, (Midilli, Sakız, Sisam ve İkarya)
  • 12 Adanın tamamı [ Batnos (Patnos), Rodos (Rhodes) , Kerupe (Karpatos , İstanköy (Kos), Kaşot (Kasos), İstanbali Stampalea, Hereke (Kalkiya), Sömbeki (Simos), Leryos (Leros), Kilimli (Kalimnos), İncirliada (Nisiros), Tilos (Tilostos) adalarından oluşur] SİLAHSIZLANDIRILMAK KOŞULU ile bırakılmıştır.

Silahsızlandırmak demek, EGEMENLİĞİN TANINMAMIŞ olması demektir. Egemenliğin olmaması da bir Egemenlik alanı olan KARASUYUNUN OLMAMASI anlamına gelir.

Gelelim Egemenlik tariflerine;

Egemenlik ya da hâkimiyet, bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir.

Egemenlik, Merriam-Webster Ansiklopedisin’de Egemenlik her türlü dış kontrolden uzak, otonom (freedom from external control : autonomy) ve kontrol edebilme erki olarak tarif edilir. (controlling influence) (Bknz https://www.merriam-webster.com/dictionary/sovereignty)

Egemenlik aynı zamanda bir devletin ülkesi ve uyrukları üzerindeki yetkilerinin tümünü ifade eder. Bir başka deyimle egemenlik, devleti başka tüzel kişiliklerden ve örgütlenme biçimlerinden—örneğin şirketlerden, derneklerden, kulüplerden, çetelerden, din ve mezhep birliklerinden, feodal bağlılık ve yönetim birimlerinden—ayıran özelliktir. Egemen olmayan devlet olmaz; kaynağını Devlet’ten almayan egemenlik de olmaz. (Bknz. Wikipedia)

Egemenlik ya da hâkimiyet, bir toprak parçası ya da mekân üzerindeki kural koyma gücü ve hukuk yaratma kudretidir. Bu güç siyasi erkin dayattığı yasallaşmış bir üst iradeyi ifade etmektedir.

Bir devletin egemenliği, devletin münhasır yargı yetkisine tabi olan ve olan tanımlanmış bir toprak parçası ile sınırlıdır. The sovereignty of a state is confined to a defined piece of territory, which is subject to the exclusive jurisdiction of the state and is. (Britannica Encylopedia)

Fazla uzatmaya ya da örnekleri arttırmaya gerek yoktur. Bir ülkenin sahip olduğunu iddia ettiği bir alanı silahlandıramaması demek, o alan içine egemenlik hakkı olmaması demektir.

Şimdi gelelim Karasularının tarifine. Yine aynı kaynaklara bakalım.

Kara Suları, karasularını devletin ayrılmaz bir parçası, ülkenin su altında kalmış toprakları olarak ifade eder. İkinci görüşte karasuların açık denizin devamı olduğunu, devletlerin ancak sahil kenarında faaliyet yapabileceğini kabul eder. Günümüzde devletler birinci görüşü kabul etmektedir. (Bknz. Wikipedia)

Devletler kara topraklarında sahip olduğu haklara; karasularında, karasuların üzerindeki hava sahasında, deniz tabanında, tabanın altında da sahiptir. Kara Suları, uluslararası hukukta, denizin kıyılarına bitişik olan ve o devletin bölgesel yargı yetkisine tabi olan deniz bölgesidir. Böylece bölgesel sular, bir yandan tüm ülkeler için ortak olan açık denizlerden, diğer yandan da tamamen ulusal bölge veya belirli koylar veya haliçlerle çevrili göller gibi iç veya iç sulardan ayırt edilir.

Devletin münhasır yargı yetkisine tabi olan ve. (Territorial waters, in international law, that area of the sea immediately adjacent to the shores of a state and subject to the territorial jurisdiction of that state. Territorial waters are thus to be distinguished on the one hand from the high seas, which are common to all countries, and on the other from internal or inland waters, such as lakes wholly surrounded by the national territory or certain bays or estuaries.) (Britannica Encylopedia)

Görülmektedir ki karasuları ülkelerin mutlak egemenlik hakkına sahip olduğu karalara ait kıyılarının hemen bitişiğindeki sulardır.

Tanımlardan da rahatlıkla görüleceği gibi, Silahsızlandırılarak Egemenlik hakkı verilmemiş olan adaların karasuları da olamaz.

Bu durumda; Londra Antlaşması: (30 Mayıs 1913), Atina Antlaşması (14 Kasım 1913), Lozan Antlaşması (Lozan, 24 Temmuz 1923), 1947 Paris Barış Anlaşmaları ile Yunanistan’a Silahsızlandırılması koşulu ile bırakılan/bırakıldığı tekrarlanan adalar üzerinde Yunanistan Egemenliği yoktur ve dolayısıyla bu adaların Karasuları da yoktur.

13-14 Şubat 1914 tarihli Altı Büyük Devlet Kararı ile Yunanistan’a Kuzey Ege Adalarının sadece kullanma hakkı verilmiş, egemenliği devredilmemiştir.

Altı Büyük Devlet Kararı’na göre Gökçeada, Bozcaada ve Meis Adası Osmanlı Devleti’ne geri verilmiş, Yunanistan’a, işgali altında bulundurduğu Taşoz, Semadirek, Limni, Midilli, Sakız, Sisam, Ahikerya, İpsara ve Bozbaba olmak üzere toplam 9 adanın sadece KULLANMA HAKKI yani ZİLYETLİK (POSSESION) hakkı verilmiştir. Adaların egemenliği Osmanlı Devleti’nde kalmıştır. Ayrıca, Yunanistan’ın zilyetliğine / kullanımına verilen toplam 9 ada da Yunan Hükümetince tahkimat yapılmayacağı ve adaların askeri amaçla kullanılmayacağı belirtilmiştir.

Altı Büyük Devlet bu Kararı 1923 Lozan Antlaşması’nın 12. Maddesi ile de teyit edilmiştir.

Ege Denizi’nde, egemenliği antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmeyen ada, adacık ve kayalık sayısı 200 civarındadır.

Diğer Adalara ve Ana kıtalara geldiğimizde ise durum oldukça açıktır. Londra Antlaşması, Atina Antlaşması ya da Lozan Antlaşmasında Karasuyu diye bir tabir asla geçmemektedir. Lozan’ın 16 maddesinde “Anadolu sahillerine üç milden az uzaklıkta bulunan adalar ve adacıklar” Türkiye’ye verilmiştir ifadesi yer alır.

Bu anlaşmalarda geçen tek uzunluk/mesafe kavramı da budur.

Yani 1936 yılına gelinceye kadar Osmanlı ve Türk Arşivlerinde bir Karasuyu tabiri kullanılmamıştır. Sadece bazı tarihçiler, İngiliz Kraliyet Donanması takibinden kaçan Alman İmparatorluk Donanması Zırhlıları SMS Goeben ve SMS Breslau’ın Türk Karasularına girerek İngiliz takibinden kaçtıklarını yazmaktadır.

Yunanistan 1936 yılında tek taraflı olarak karasularının 6 mil olduğunu ilan etmiştir. O tarihe kadar karasuları ile ilgili hiçbir konu gündeme gelmemiş ve hiçbir önemli sorun yaşanmamışken Yunanistan’ın bu tek yanlı kararına Türkiye nedense o dönemde İtalya’nın Akdeniz’de bir tehlike olarak belirmesi, düzelmekte olan Türk-Yunan ilişkileri nedeniyle veya ileriyi görememek nedeniyle itiraz etmemiş veya tanıyıp tanımadığını söylememiştir.

Aynı Yunanistan, 1931 yılında uluslararası uçuş kontrolü için hava sahasını 10 deniz mili olarak deklare etmiştir. Aslında o dönemde sivil havacılık kontrol ve güvenliği için yapılan çalışmalarda Türkiye fazla etkin olmak istemeyip sorumluluk almaktan da kaçındığı ve bazı “aklı evvel görevlilerimiz” bu yükü Yunanistan’a yıktık gibisinden dar görüşlülük gösterdiği için, aslında Yunanistan’a gün doğmuş ve bugün yaşadığımız birçok sorunun temeli; böylece dikkatsizliğimiz, bilgisizliğimiz ve ihmalimiz ile bu günün problemlerinin tamamı tarafımızdan atılmıştır..

Şimdi size bundan daha da önemli, Karasuyunun ne demek olduğunu, ülkelerin neden karasuyu ilan ettiklerini tarihi geçmişi ve bugüne gelişi şekliyle ve özet olarak anlatacağım;

Tarihi gelişimi ve ortaya çıkışını esas aldığımızda görmekteyiz ki;

Karasuları tabiri, bir kıyı ülkesinin denizden kendisine gelebilecek tehditlere karşı kıyılarını korumak üzere yerleştireceği topların, denizde ulaşabileceği menzil olarak tanımlanmış ve belirlenmiştir.

Şöyle ki; gerek korsanlara gerek istilacılara karşı denizde böyle bir sınır belirlenip bu sınırı aşacak olanların egemenlik alanını çiğnediği varsayılarak ateş altına alınabilmesine olanak sağlayan sınırdır karasuyu.

19.ncu yüzyıl ile 20.nci yüzyıl başlarında topların menzili azami 3 mil olduğundan, 3 millik karasuyu esası benimsenmiştir.

Hollandalı bir hukukçu olan Cornelius Van Bynker Shock (1673- 1743), 1703’te yayınlanan De Dominium Maris Desertatio adlı eserinde, Kara egemenliği silah gücünün sona erdiği yerde biter biçimindeki deyişle özetlemiştir ki uygulamada bu, top menzili esası olarak ifade edilecektir. 1782 de yayınlanan eserinde İtalyan Galiani top menzilinin en çok 3 mil olabileceği görüşünden hareket ederek top menzili esası ile 3 mil esasının eşdeğerde olduğunu ileri sürmüş ve bu iki esasın birleştirilmesi yolunu açmıştır. Karasularının genişliğinin 3 mil olduğu görüşü farklı bazı uygulamalara rağmen 19. yüzyılda yerleşmiş ve20. Yüzyıl başlarına kadar ciddi bir biçimde tartışılmamıştır.

Silahsızlandırılmış Ege Adalarına geldiğimizde, bu 3 mil de söz konusu olamaz. Çünkü bu adalar silahsızlandırılmıştır. Kimseye ateş açması istenmemektedir. Özellikle de Türkiye’ye karşı bir tehdit oluşturmaması için silahsızlandırılmış, koruması gereken bir karasuyu da düşünülmemiştir.

Yani, 3 mil içindeki bir hedefe de ateş açma şansı ve ihtimali ve bu nedenle zaten bir karasuyu gereksinimi de yoktur.

Daha açık ve net bir ifade ile, SİLAHSIZLANDIRILMIŞ BİR ADANIN KARASUYU OLAMAZ.

Aslında FIR (Flight Information Region) alanı ile Ulusal Hava Sahası aynı şey değildir ancak genel uygulamada ikisi aynı olarak ilan ve deklere edilmektedir. Oysa Hava Sahası ana kara ve karasularının üzerindeki hava sahası olmak zorundadır. Bu tanımın bizzat kendi gereğidir.

Böyle olunca da Silahsızlandırılmış ve Yunanistan’a bırakılmış adaların karasuları olamayacağı gibi Hava Sahalarının da olmadığı anlaşılır.

1930 lara gelinceye kadar, ülkelerin Karasularını genişletme çabalarını görmemekteyiz. Özellikle ABD, Rusya, İngiltere gibi “emperyal güçler” o tarihlerde karasuları ne kadar küçük tutulursa Dünya Denizlerindeki Egemenliklerinin daha büyük olacağının bilincindedirler.

Yunanistan’ın girişimi ve 6 mil karasuyu ilanı ise Yunanlılar adına çok önemli bir ileri görüşlülüktür ve Yunanistan böylelikle Ege Denizinin % 11-12 sinden bir anda % 25 ine sahip olabilmiştir. Oysa karasuları 3 mil olarak kaldığında ancak % 11-12 sine sahip olabilecekken.

Ama bu durum; yine de Silahsızlandırılması dolayısıyla Egemenliği olmayan Boğazönü adaları, Doğu Ege Adaları ve 12 Ada için Karasuyu öne sürülemeyeceği tezimi değiştirmemektedir.

Türkiye bu aymazlığı umutmuş gibi ikinci ve çok daha büyük bir hata yaparak, 1964 yılında çıkardığı 476 Sayılı kanunla Türk karasularının genişliği 6 mil olarak saptanmış, ayrıca karşılıklılık esası kabul edilmiştir.

Böylelikle Türkiye, ulusal karasuları sınırını 6 mil ilan eden ülkeleri bir bakıma onaylamış, 6 milden geniş olarak belirlemiş ülkelere karşı, bu ülkelerin kabul etmiş oldukları karasuları sınırını uygulayacaktır ifadesi ile de aslında 12 mile çanak tutmuştur.

Uygulamada bu ilke, Karadeniz ve Akdeniz’de 12 mil olarak gerçekleşmiştir.

Türkiye bu kararla “Ayağına kurşun sıkmış ve tam olarak çarşafa dolamıştır.”

Böylelikle; Yunanistan, Ege’deki 3000 dolayındaki ada ve adacıklara sahip olmasından kaynaklanan bir avantajla yaklaşık % 35, Türkiye ise % 8,8 oranında bir paya sahip olmuşlardır.

Hele bir de Ege de karasularının 12 mile çıkarılmasını düşünürsek; Yunan karasuları % 60,33, Türk karasuları ise, yaklaşık % 9 olacaktır ki Ege Denizi tamamen kaybedilmiş olacaktır.

Bu dağılım içerisinde Ege’de uluslararası antlaşmalarla Yunanistan’a devredilmemiş ada, adacık ve kayalıkların karasuları % 10,65, uluslararası sular veya açık deniz olarak kalan bölgenin oranı ise % 20,02’dir.

Buraya kadar anlatmaya çalıştıklarımızdan çıkan sonuç şudur;

  1. Yunanistan’a Türkiye’den alınarak verilen Limni, Semadirek, Midilli, Sakız, Sisam ve İkarya Adaları ile 12 Adanın Karasuyu ve hava sahası yoktur.
  2. Lozan Sonrası Yunanistan ile yapılan bir sınırlandırma ya da paylaşım anlaşması olmadığına göre, halen son anlaşma olan Lozan Hükümleri geçerlidir.
  3. Hak ve Nısfete göre paylaşım için, diğer anakaralar ve adalar için Ege’de 3 milden fazla karasuyu ileri sürülemez. Zaten Londra, Atina ve Lozan Antlaşmaları yapıldığında da 3 milden fazla bir karasuyu yoktur ve antlaşma bu şartlar altında yapılmıştır. Bu durum doğrultusunda;

a.Türkiye yeni bir kanun çıkartarak Ege’de ki karasularını 3 mil olarak ilan etmeli ve bu denizde 3 milin üzerinde kıyıdaş devletlerin uygulamalarını kabul etmediğini açıklamalıdır,

b.kanun da Yunanistan’a bırakılan bahse konu adaların karasuyu ve hava sahasının tanınmadığı yer almalıdır. (Türkiye bu esnada Yunanistan’a da NOTA vererek bunu belirtmeli ve yukarıda yazılı adaların derhal Silahtan arındırılmasını istemelidir. Bu arada bize Gökçeada ve Bozcaada’da bu anlaşmalar kapsamında silahsızlandırılsın denirse, Montrö ile sağlanan haklar ileri sürülmeden bu da kabul edilip bu 2 adanın da diğer Yunanistan’a bırakılan adalar gibi silahsızlandırılması ve Karasuyu ve Hava sahasının olmadığı tarafımızca kabul edilmelidir.)

Silahsızlandırılan adaların Karasuyu olmadığı durumda; halen Türkiye ve Yunanistan’ın uyguladığı 6 millik karasuları esasına göre Ege Denizinin paylaşımı makalenin başında yer alan haritada görülmektedir.

Önerim, Ege’de Karasularının 3 Mile indirilmesidir. O takdirde bu harita hakkaniyete daha da uygun hale gelecektir.

İnceleyeceğiz ...